Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

YOKLUĞUNDA

LEYLA YİĞİT KAYA

Ölünce beni de götürdün, bir parça varlığım yokluğuna kurban olsun.

Sevdiklerimizin ölmesi ne acı... Sevdiğimiz ölünce o ilk duyduğumuz an vardır hani, sanki kulağında çınlar binlerce kez aynı cümleler ne olduğunu anlamaya çalışırsın tekrar tekrar sorarsın Ne oldu? Kim ölmüş? Benim ablam mı? Benim abim mi? Benim eşim mi?

Artık sevdiğiniz kimse teyit eder gibi tekrar tekrar sorarsın ve aynı cevabı alınca çökersin yere, yığılırsın sanki biri hunharca deccal gibi vurmuşta yere düşmüş ve bir daha hiç hareket edemeyecek hale gelmişsin gibi. Ölüm, ölüm kelimesi bile zorken sizden birinin ölmesi acıdan daha acı! Görmek istersin, son kez! öldüğünün farkına varıp bu seferde dünya gelse seni yıkamayacak güçte kalkarsın yerden. Ararsın deli gibi kaybolmuş bir eşyanı ararcasına. Sormak aklına gelmez, nerede diye sadece ararsın delice. Yorulasıya. Seninle konuşup sana teselli veren kimseyi duyamazsın çünkü tek odaklandığın yerdir sevdiğin.

Ne acı, uzaktan bir araba, uzun mu uzun bir tabut. Cehennemi dünyada yaşarcasına avucunda ateş taşırcasına basarsın çığlığı, yakıştıramazsın sevdiğini cansız bir tabutta görmeyi, hele ki gömmeyi  sarılırken ağlarsın ağladıkça mahvolursun. Çünkü ağlamak kabullenmektir, sevdiğinin öldüğünü kabullendin mi?

Gömüyorlar toprağa, nasıl da bardaktan su boşalırcasıa yağıyor rahmet! Bu iyiye mi işaret be mübarek?  Bak çamur oldu toprak, beyazdı karardı kefen, hem kürekle değil miydi toprağı atmak Ne ara kepçeyle toprak atar olduk ? Ne ara kabul ettik? Yağmur bu ya, ateş mi yağıyordu sanki? Bıraksaydınız kürekle bileklerimiz kopana dek, ellerimiz nasır üstümüz başımız sel olana dek atsaydık toprağı. Gömdük işte sevdiğimizi, sevdiğimizle beraber bir parça anımızı, bir parça geleceğimizi, bir parça mutluluğumuzu, bir parça gülüşümüzü, tüm olumlu güzel kavramlardan tüm güzel günlerimizden bir parça seninle gömdük toprağa. Arkamızı dönüp giderken, gittiğimiz sen değildin, biran önce eve varsak seni görecek gibiydik. Seni değil biz bir yarımızı gömdük toprağa. Şimdi yokluğunun bilinciyle seni yaşatmak sana minnet, şükran borçlu yaşamak. Beni var edenim yok ne acı kaç kardeş siniz sorusuna üzülmem, eksildik mi? Neyi kaybettik en çok? Sadece seni mi kaybettik biz? Kocaman dünyanın yarısının yok oluşu gibi yokluğun, sadece seni kaybetmiş olamayız, biz sensiz, bizi de kaybettik. Annemin neşesini, babamın umursamaz tavrını, abimin esprilerini, ablamın ve kardeşlerim diyen sevgisini... Biz, bizi kaybettik ölüm yüzünden. Yüzünden demeli miyim?

Bana bir keresinde 'Leyla The Band' diye bir grubun çok güzel bir şarkısı olduğunu bana armağan ettiğini söylemiştin. Ben de açıp dinleyince daraldım deyip şaka yapmıştım. Şimdi şaka yapmadan, ciddi ciddi hasretle ben sana armağan ediyorum bu şarkıyı. Yapamadığımız yarıda kalan herşey için.

 

SONBAHAR KIRGINLIĞI

AYŞE TAŞDEMİR

Sonbahar bitmek üzere... Ha bitti ha bitecek. Ölmesi gerekenler öldü çoktan. İlkbaharda dirilmeyi bekleyenler uykuya daldı. Ah ömür ki bir mevsim tablosu... Sonbaharda biten, kış ile başlayandı.

Kar erir su olurmuş ya, su da buhar... Ve insanlar… Her biri birer kar tanesi, yağarken birbirine değen. Ah ben ki bu aralar mutluluğun...hüznün...özlemin…, yanımdakilere... Olmayanlara... Biliyor musun, binlerce özür biriktirdim, yüzbinlerce yaş.. Ve gereksiz anlamlar arıyorum... Kalanlara, gelenlere... Her şeyi içine alan kocaman bir varoluş...

Böyle bir müziğin başlaması gibi, hiç bitmeyecek olması gibi ama biteceğini bilmek gibi buna inanmak zorunda olmak gibi.

Kelimeler arıyorum bu ara, insanlara adayacağım. Tek bir tanesine takılıp binlerce sözle süsleyeceğim... Kelimeler arıyorum. Acılar arıyorum hiç yaşamadığım... Hissetmek için, anlamak için, hikâyelerime eklemek için... Acılar arıyorum. Sessizlik arıyorum, tüm konuşanların aynı dili konuşabileceğine inandığım için... İnanıyorum bir gün sessiz bir yer olacak... Yalnızlıklar arıyorum, karanlıkta olanlara her zaman ışık olacağını göstermek için... umutlara baş vuruyorum. Öyle bir müziğin son notasına takılı kalmak gibi...

Her türden toprak arıyorum şu kısa ömrüme. Verimli verimsiz, kurak belki, belki ıslak...sonları hatırlatmak istiyorum toprağın sonumuz olduğunu...dört ana elementin sonunu toprağa adamak istiyorum öyle anlamsızca nedensiz, öylece istiyorum...

Of ya bu çağa alışamadım ve öyle bir çabam da nedense... Bahar hiç yokmuş günü ey güzel sayfa... Bizi kaleme kağıda mahkum ettiler. Oysa hepimiz parmaklıkların olmadığı bir dünyaya davet edilmiştik. Ana rahmi yaşamın ismiydi. Oysa sadece toprağın altındaydı madenler... onlar toprağa aitti, toprak onlardan beslenecekti ve biz de topraktan... öyleydi değil mi... ah boş ver biliyorum doğru söyleyen benim ama sanırım gibi artık anlatmaya gerek yok.

Gülmek istiyorum, ağlamak istediğim gibi. Yalvarma istiyorum durun diye, zamana yalvarıyorum geç diye ..tüm şairlere, şiirlere, yazarlara yazılara, müzikler yalvarmak istiyorum şu duygulara bir tercüman bulsunlar diye ...

Güneşin yeniden isim verdiği renkler gibi gözlerin... Halbuki öyle renkler yok ki.  Biliyorum yok. Eğer yoksa sen de mi yalansın, hayal misin sen de? Oysa ağlıyordun, acı çekiyordun. Hem şairlerin şiirlerinden ispat istenmez ki, tekrar söylüyorum doğru söyleyen benim.

Bu şehir ülkem olmamalıydı bu dört duvarın şehrin olmaması gerektiği gibi... bilmiyorum. Saygı duyuyorum, seviyorum.. Aslında yalnızca ağlıyorum.. biliyorum hep daha kötüsü var daha iyisinin olduğu gibi ... Bir kaçışım ben, bir firar anı..   Başkaldırışım ben, inanışım milyonları ayağa kaldıran ... Aç bir çocuğum ben, ana memesinden akmayan süt... ölen bir insan ...doğan bir bebek, verilen son nefes.. 

 Bu coğrafyanın kaderiyim ben, orta doğunun kederiyim... yeni dünya düzeninin kapitalizmi, eski dünya düzeninin kominizmi. Sadece alay bunlar, çok gülen çok ağlamış arada alay etmek gerek. Şu büyük güç dediklerinin çizdiği dünya var ya ha işte o benim... O çizgiyi aşanda benim. O çizgiyi aşınca ezilende ben, gökyüzünden mahrum bırakılanım. Bu arada kim düşünmüş ise havasızlığı, topraksızlığı, güneşsizliği, hapishane yaptırmayı kim akıl etmişse insanlığa verilebilecek en büyük cezayı düşünmüş... ki bence keşke düşünmeseymiş.

Kesinlikle suçlu ben değilim, buna emin olun doğruyu söyleyen yazarlar, şairler bir de müzik var;  ha bir de deliler.

Gökyüzüne bakmaktan vazgeçecek gibiyim.. hem tüm varlık hem de tüm hiçlik... uçması gereken bir kuş gibiyim kanatları kırılan.. Bir keman bestesi... bir saz...güzel bir ses...nerden geldi böyle ne de mükemmel müzik ...müzik evrenseldir bunu da doğru söyledim  öyledir çünkü. Bu gece duymayan bir insanım ,düşünmeyi unutmuş biriyim, gülmeyi bilmiyorum.. Unutan unutulan biriyim bu gece... Olması gerekenleri bilen biriyim ben...

Evet, şimdi uyuyabilirim sabah oldu... bu çağda güneş doğduktan sonra uyunuyor, biliyorsunuzdur.

 

KALBİMDE OLAN YERDİR

BURHAN KIRICI

Nefes aldığın, terlediğin, koştuğun…

ekşi elmalar, erik kurusu…

Urartu üzümü, İnci Kefalı...

beride lavaş ekmek

tuzladığım kuru soğan…

 

Buram buram gül kokusu…

zihnimi rahatlatan lavanta

bir bahar sabahı gardenya

rüzgarda saçları uçan.... küçük kız

elleri misket çatlağı... çocuk

kızıl Elbak çöreğe düşen

tere / kaymak / ceviz

 

Güneşin batışı ayın belirişi

yıldızların seyri bir tebessüm

kışta... yazda değil Kalamış’ta

bir damla huzur Van’da 

 

Ve sen ey çocuk !

senin yurdun olunca uzak

güneş sürme çeker gözlerime

şehir ışıkları patlar beynimde...

yüreğime iner stabilize bir yol

seken her taş deler ciğerimi

soğuk uykusu ölümün

çöker bedenime...

 

BEN MİYİM

BAHATTİN BULUT

Sırtımda yılların yükü

yüreğimde yitirdiklerimin acısı

ah, nereye gidiyor ayaklarım!

sahi, bu ben miyim?

 

Bunca hengamenin girdabında

kapıldığım onca uğraş

sırlı hallerim

 

Dilimde bir umut türküsü

acaba umuda yol alabilir miyim?

ah umut! benden çok mu uzaksın

bir gün bana da uğrar mı

düşüm, mutluluğum, hayalim

 

bırakıp giden yıllardan

biriktirdiğim ahlardan

gayri ne kaldı bana

kalan yalnız pişmanlığım

 

Fani dünyanın kuytularında

yitirdiğim gençliğe mi yanayım

ah, beyaz saçlarım

söyle, bu ben miyim?

 

Derdin sahibine açsam içimi

her zaman görüp izlerken beni

cürmümle o huzura

söyle, nasıl varırım?

 

Biliyorum, bir gün kapanacak

pencerelerimin perdeleri

faniliğim oynayacak son rolünü

ve yenilgiye uğramış bir aktör

olmasın benim kaderim

 

ve o zaman elimde

bir keşke’den başka bir şey

kalmayacak, bilirim.

 

ÇOCUK OLSAYDIM

ROJİN AKTAŞ

Çocuk olsaydım

gökyüzünde kanatlanan bir güvercin

gözlerinizdeki gülüş olurdum

yüzlerinizdeki saf masumiyetine konardım

 

Çocuk olsaydım

gökyüzü gözlerimde daha mavi

çimlere tutunan damlacıklar daha berrak

yüzümde parıl parıl parlayan güneş olurdum

 

Çocuk olsaydım

annemin kucağından inmezdim

konuşmadan dururdum öylece,

sebepsizce ağlamaya başlardım belki de

 

Çocuk olsaydım

dağ patikalarında ırgat yürüyüşleri

sabahın ilk ışıklarında bir annenin masum sesi

özgürlük güvercini olup barışa kanat çırpardım

 

Çocuk olsaydım

çayır çimen koşardım yalın ayak

dağlarda, ovalarda kardelen misali

beni kovalardı huysuz gölgem

 

Çocuk olsaydım

ağaçların tepesinde guguk kuşu

meyve bahçelerinde al elma

Munzur olurdum belki

akardım sonsuzluğa...

 

BAK KEVOK...

DOĞAN SANCAK

Bak kevok...

bineceğimizi hayal ettiğimiz tren geçiyor

ve ben aval aval trene bakmakla yetiniyorum

öyle öküzün trene baktığı gibi değil ha

öyle bir bakıyorum ki

kocaman treni yüreğimin içine alıyorum

sonra, sonra gitmediğini varsayıp

elinden tutup biniyorum

 

Cam kenarına ben bineceğim deyip

seni kızdırmıştım

oysa cam kenarına ne hacet

ben seni can kenarına almışım

 

Sonra seni alıyorum cam kenarına

öyle bir mutlu oluyorsun ki

anne memesini tekrardan ağzına alan bebe gibi

sen camdan dışarıya baka dururken

ben ise candan yüzüne bakıp

dünyadaki bütün güzellikleri

o narin mimiklerin de görebiliyordum

feodal yanımı kırıp senle bitmeyen

 

Bir tren yolcuğuna  tam çıkmışken

senin yoz yaşama yenik düştüğünü

trenin uzun sireninden sonra fark ediyorum

ve uyanıyorum/sen gitmişsin

ve kocaman tren

göğsümü delip hızla yol alıyor uzaklara

içinde sen içinde ben, içinde ellerimiz

içinde gülüşlerimiz gidiyor

ve ben yerimde hala aval aval bakıyorum...

Bakmadan Geçme