Bir Can Gidiyor

Ali Avaz'ın sözlerini yazdığı Mustafa Sayın'ın bestesini yaptığı ve Müslüm Gürses'in yorumuyla gözde olmuş o güzel şarkının sözleri şöyleydi:
Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş
Tanrı istemezse insan ölmezmiş
Sen Tanrı mısın beni öldürdün
Eşime dostuma beni güldürdün
Vicdanının sesini dinle bak ne diyor
Sesin için bir can bir can ölüyor
Allah öldürür dünyadan alır
Sen beni öldürdün hayatta bıraktın
Cehennem ateşi ahirette olur
Sen beni dünyada ateşe attın
Senin için herkes kötü söylüyor
Söylemesi kolay birde bana sor
Seninle yaşamak güzel şey ama
Senden ayrılmayı gel de bana sor
Vicdanının sesini dinle bak ne diyor
Senin için bir can bir can ölüyor
Sadece bu şarkı değildi onu son yılların en çok dinleyeni yapan... Usta ve Paramparça parçaları da Müslüm Gürsesi'i zirveye taşımıştı.
Müslüm Gürses'i henüz gencecik bir gazeteciyken Balıkesir Fuarında tanıdım. Kendisiyle tanışacak yaptığı damar parçaları hakkında sorular soracak, gençliğe:
-Jiletlere veda edin demeyecek misiniz? Sorusunu yönlendirecektim.
Sahneye çıkması beklenen saatlerde kulis arkasında koşuşmalar vardı:
"Baba uçmuş. Sahneye çıkamayacak kadar kafası iyi." Fısıltıları vardı. Bu durum o gece onunla söyleşme planımı suya düşürmüştü. Çaresiz sahneye yakın bir yerde oturup beklemiştim.
Jiletlerin efendisi için sahneye çıkma anonsu yapıldığında yer yerinden oynuyor, Müslüm Gürses fanatikleri yeri göğü inletiyordu. Ve nihayet sahneye gelmişti. Ancak iki yardımcısının desteğiyle.
Müthiş bir orkestrası vardı. Arabeskin usta sazcıları şarkısına yol gösterirken koltuklarına giren yardımcıları onu sahnenin tam ortasında, tek başına bırakmışlardı. Ayakta duramıyordu ve seyirci sessiz, nefessizdi...
Sevilen parçalarından birini seslendirirken saniyeler içinde müthiş bir sessizlik anı yaratan seyircisi birden dalgalanan bir denize dönüşmüş,  coşkuyla şarkısına eşlik etmeye başlamıştı.
Yaralıydı...
Tıpkı sevenleri gibi...
Kötü bir zamanda annesini vuran babası, onu annesiz ve öksüz, mahpusa düşen babası da yetim bırakmıştı.
Fanatikleri de öyleydi...
Sevdiğini alamayanlar, sevip de kavuşamayanlar, yüreğindeki sevdasını sevdiğini açamayanlar, yoksulluğu ve şansızlığı ömrünün yazgısı olarak taşıyanlar ve derbederler, bilumum garibanlar Müslüm fanatiğiydi.
Müslüm Gürses'i hayatın sillesinden çekip alan kadından söz etmeliyim.
Muhterem Nur'dan...
Kadın sanatçılara rejisörün yatak odasından geçmiş gözüyle bakan zihniyet döneminde yıldızı parlayan sonra sönen ama hayata tutunarak kendisini limon posasına dönüştürmeye çalışanlara eyvallah etmeyen Muhterem Nur'un hayatı gün gelir sahne alma sırasında Müslüm Gürses'le kesişir. İki yaralı ve kanayan yürek birbirine tutunur. Bir aile faciasından yıkık çıkan ve sonra korkunç bir trafik kazasında işitme ve koklama duyularını yitiren Müslüm Gürses için Muhterem Nur adeta bir can simidi olur.
Ve o kadın milyonların "Baba!" Diye sevdiği sanatçıyı kaldığı yerden daha ilerilere taşımayı başarır.
Rahmetliyle, İzmir Fuarında sahneye çıktığı günlerde ve konukları arasında merhum Zeki Müren'in de olacağı söylendiği gecede yürekli bir koruma görevlisinin yardımıyla birkaç soruluk zaman içinde ayaküstü konuşmuştuk.
Jiletli fanatiklerine hayatı sevmelerini tavsiye etmiş, en güzel şarkıların sevgiye dair olanları olduğunu vurgulamıştı.
Yanından tam ayrılacağım sırada:
"Arkadaşım sen hangi tarz müziği seviyorsun?" Diye sormuştu.
-Rahmi Saltuk, Jülfü Livaneli, Ruhi Su! Diye yanıt verdiğimde ise gülmüş:
"Onlar sevilmeye ve de sayılmaya değer... Ağır abiler!" Demişti.
Allah'tan rahmet diliyorum.

Bakmadan Geçme