GENÇLER, 'KAHROLSUN İSRAİL' DESİN Mİ?

Yıl 1985'ler gibi… 6 yaşlarında bir çocuğum. Köyümüze elektrik direkleri yeni dikildiğinden gaz lambası değil de ampul ile aydınlanan evlerimiz oldu artık.

 Evimize yeni alınan televizyon başında haberleri izlerken İsrail askerlerinin Filistinli çocuğun kolunu taşla ezip kırmaya çalıştığını büyük bir şaşkınlık ve acıyla izliyorum ki hala zihnimde capcanlı duruyor.

Yıl 2021 ve ben 40 yaşını devirmiş biri olarak suikastçı İsrail devletinin neredeyse her Ramazan ayında gelenek haline getirdiği ve her bayramımızı hüzne boğmaya çalışan provakatif saldırılarını hız kesmeden izlemeye devam ediyorum. Bu da yetmiyormuşçasına iki gün önce Afganistan’da bir okulu hedef alan bombalı saldırıda 70’e yakın can verdik. Küresel emperyalizm, Müslümanlara adeta “sizlere bayram yapmak bile yasak” dercesine üstümüze üstümüze gelmekte…

İslam ümmeti olarak bizler ise Kudüs ile ilgili mitingler düzenleyerek, basın açıklamaları yaparak ya da sosyal medya hesapları üzerinden paylaşımlarda bulunarak tepkimizi dile getirmeye çalışıyoruz. Pazartesi akşamı da bu anlamda yaşanan saldırılara tepki olarak Van’ımızda araç konvoyu oluşturup Kudüs ile ilgili tepkimizi dile getirmek için konvoya katıldık.Aracımızda Filistin marşlarımızla gençlerimizin dilinde “Kahrolsun İsrail” sloganlarıyla bayraklarımızı dalgalandırdık.Basın açıklamasını yaptıktan sonra ise tepkimizi dile getirmenin verdiği huzurla(duygusal doyumla) evlerimize döndük.Peki, her şey bitti mi? Bu kadar mıydı? Çözüm üretildi mi? İsrail terör devleti saldırılarından vaz mı geçti?

Bizler, Müslümanlar olarak tepkimizi dile getirmemiz inancımızın gereğidir. Elbette ki gençler, “Kahrolsun İsrail” diyecek. Fakat görünen o ki“Kahrolsun İsrail” demekle İsrail’e pekte bir şey olmuyormuş.

Bilinmelidir ki;

Dünyaya yön veren kesimlerden biri olan Yahudi zihni, kendi emelleri için yüzyıllık hesaplar yaparken,

Dünyaya hükmetmeye çalışan küreselciler insanlığı takatsiz bırakıp etkisiz hale getirmenin hesabını yaparken,

Dünyanın en zenginlerinden ElunMusk31 yaşında birbuçuk milyar dolarlık şirketlerini satmış ve parası 77 sülalesine yetecekken hiç durmaksızın çalışmaya ve dünya üzerinde hesaplar yapmaya devam ediyor. Günde 12 saat çalışıp 6 saat uykuyla hayatını bizim tabirimizle “iş manyağı!” konumunda sürdürüyorken,

Yine dünyanın en zenginlerinden biri olan Microsoft’un sahibi Bill Gates, 66 yaşında “Pazar çantası” diyefenomen olmuştarzıyla her pazar günü sessiz kulübesinde harıl harıl kitap okurken,

Bizler;

bazen mevki-makamın peşinde,

bazen ihaleden ne koparırsam deyip parasına para katmanın hesabında,

bazen maaşım bana yetmiyor deyip ikinciiş olarak araç ya da arsa alıp satmanınkovalamacasında,

bazen haklı olarak iyi bir eğitim almanın ve iyi bir meslek edinmenin peşinde,

bazen yakışıklı/güzel biri ile gönül eğlendirmenin hayalinde,

bazen cep telefonunun markasını yükseltemediği için anne babasına tripatmanın derdinde,

bazen kanişini hangi mama ile besleyeceğini internet üzerinden tartışmasını yapmakta,

bazen facebook’ta, instagram da ya da youtube üzerinden like aldığının saatlik istatistiğini tutmanın hazımsızlığını mı yaşamakta,

bazen sırf arkadaşlarından geri kalmadığını ispatlamak için bir bardak çayın 10 TL olduğu cafede poz verebilmek için minibüse binmeyerek yolcu parasını biriktirmekte,

bazen de Thodex/Çiftlik Bank yolu ile nasıl vurgun yapacağını düşünmekte,

Gelin hep beraber kendimize soralım. Dünyayı yönetmeye kimler daha yakın?

 Rabbimiz,Emr-i ilahisi gereği çalışana karşılığınca verilir diye bir kural buyurmuş. Biz Müslümanlar;sloganlar atarak, basın açıklamaları yaparak, araç konvoyları oluşturarak vesosyal medya fatihliğine soyunupüst üste paylaşımlar yaparak çözüm üreteceğimize sahiden inanıyor muyuz?

Bunlar yapılmasın anlamında söylemiyorum. Bu tür çalışmaların insanımız arasındaFilistin bilincinin oluşmasında, İsrail'e yönelik devletlerarası baskı unsuru olarak hükümetin elini güçlendirmesinde ve İsrail tarafıncaMüslüman halkların zihninde Filistin davasının canlılığını koruduğuizleniminin oluşması babında etkilerinin olacağını biliyorum. Velâkindünya gidişatının kurallarını Müslüman akıl üretmedikçe ve var olan düzeni bozmak için adım atmadıkça başkaları kural koyacak bizler ise ya uyuyacağız ya uyacağız ya da kuralların işleyişini değiştiremeyecek güçte çıkacak cılız seslerimiz, İsrailin / küresel sömürünün duvarlarına çarpıp geri dönecektir.

Filistin ve Kudüs için canımızı vermeye hazırız. Şehitliğe her an hazır olan yiğitlerimizle “Mavi Marmara”gemimizi Gazze’ye yolladık.Bu manada şehitlik en yüce makamlardandır. Şahadet için bedenlerimizi feda etmeye hazırız. Bu elbette ki çok kıymetli bir adım olmuştur ve olacaktır.

Yalnız âlimlerin de şehitlerin bir adım önünde olduğunu hatırlatmak isterim.Şöyle ki öyle bir zaman dilimini yaşıyoruz ki bedenlerimizle şehit olmak, süreci durdurmaya yetmiyor. Artık bedenlerimizin feda edilmesinin yanı sıra aklımızın ve vaktimizin feda edileceği zamanlar gelmedi mi?

İnsanlığı ifsada götüren küresel düzen gençlerimizi; müzik-sinema sektörüyle, hazır gıda tüketimiyle, sosyal medya hesapları ve video paylaşım bloklarıyla, giyim-kuşamımızı (moda-marka) yönlendirmesiyle, teknolojik aletlerin büyülü özellikleriyle, şans oyunları sektörünün iştah kabartan albenisiyleve zihinleri alt üst eden pornografik içerikleriyle yönlendirmeye çalışmaktadır.

Gençlerimiz yukarıda bahsettiğimiz tuzakları boşa çıkarmak, ümmete ve insanlığa yeni bir nefes aldırmak içinçalışmalıdır. Gençler, ilgilerini ve yeteneklerini kullanarak kendi inancımıza ve medeniyetimize özgü Müslüman aklı üreterekmücadele alanını ve şahadet anlayışını genişleterek farklı bir kulvara taşımalıdır. Her anını şehit olmaya hazır bir şekilde planlayarak;aklıselim, kalbi mukim ve şaşmayan istikamet ile süreci doğru okumalıdır.

Tıpkı şu kısa yaşanmış hikâyede olduğu gibi;

Bir zamanlar Bağdat’ta ünlü bir marangoz varmış. Ömrünün ahir zamanında çok güzel bir minber oymuş. Sedef kakmalı, ceviz ağacından. Alımlı mı alımlı. Her gören onun güzelliğiyle büyüleniyormuş. Güzel minberin namı almış yürümüş. Öyle ki Bağdat’ta her gelen marangoza gidip “Şu minberi bize sat, falanca camiye götürelim” diyormuş. Onun cevabı hep aynı “Bu minber Mescid-i Aksa’daolacak”.

Ahali şaşırıyor tabii, “İyi de Kudüs haçlı işgali altında.”Marangoz yüksünmeden hep aynı cevabı veriyormuş. “Benim elimden gelen bu. Ben zanaatkârım. Minber yontarım. Bir babayiğit de çıksın, Kudüs’ü geri alsın, bu minberi de yerine oturtsun”

Derken bu minber hikâyesinin konuşulmadığı hiçbir şehir kalmamış. Herkes minberin güzelliğini bire beş katarak birbirine anlatırken, aynı hikâyeyi 7-8 yaşlarında bir çocuk da işitmiş. Ama o eserin güzelliğinden ziyade, müessirin vasiyetine kulak vermiş.

Aradan 40 yıl geçmiş ve o minberi durması gereken yere, Mescid-i Aksa’ya yerleştirmiş. Diller onu“Selahaddin-i Eyyübi” diye anmış.Kudüs’ün fethi için günlerce yemek yiyemeyen, uyku uyuyamayan ve sürekli planlamalar yaparak gecesini gündüzüne katan Selahaddin i Eyyübi’nin torunları olarak gençlerimizin dünyasında Kudüs hayalini oluşturmak gerekiyor.

Gençlerimiz arasında rutin yaşamının haricinde ümmetin ve insanlığın dertleriyle de dertlenenlerin olduğunu biliyorum. Bu manada gençlerimiz umut vermeye devam ediyor.

Rabbim, bizlere Özgür Kudüs’ün hayaliyle yaşayacak ve bu amaç için kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda mücadele edecek gençleri görmeyi nasip etsin. Özgür Kudüs’e kavuşmak dileğiyle…

Bakmadan Geçme