JAPONYA'NIN GELECEĞİ (1)

İmparator, baharın gelişiyle Kyoto'daki antik sarayının avlusuna masalımsı bir hava katan sakura ağaçlarının manzarasını izlerken, aynı zamanda akşam vakti ülkesinin mevcut durumunun ve geleceğinin değerlendirileceği üst düzey toplantıyı düşünüyordu.

Toplantıya kendisinin yanı sıra kraliçe, başbakan, meclis başkanı, dışişleri, savunma ve teknoloji bakanları, ‘Daimyolar’ soyunun hayattaki en önemli varisi Efendi Asano ve Osaka Üniversitesi’nden oşinografi uzmanı Profesör Haruto katılacaktı. Gelip çatan toplantı, tabii olarak imparatorun konuşması ile başladı.

İmparator: Bizler binlerce yıldır, bayrağımızın ve ruhumuzun sembolü olan güneşi merkeze alıp bununla, evrene hikmetli ışıklar saçan bir halkız. Tarih boyunca nice badireler atlatan halkımız, bugün hala Fuji Yanardağı gibi sağlam ve sarsılmaz durmaktadır. Bunu sağlayan unsur, hiç şüphesiz onurlu duruşumuz ve köklerimize ziyadesiyle bağlılığımızdır. İşte bugün, atalarımızın ruhlarının dolaştığı kadim başkentimiz Kyoto’dayız. Yaşanan gelişmeler dahilinde, birileri kutsal alametimiz olan güneşimizi karartmak ve sakura ağaçlarımızı kurutmak istemektedir. İşte bu toplantı, halkımızın geleceği açısından büyük bir önem arz etmektedir. Binlerce yıl önceki atalarımızın, ulaşılamaz tapınaklarda kurdukları gibi bugün karşımda bir ‘Bilgeler Meclisi’ görmekteyim.

Profesör Haruto: Majesteleri! Ben her zaman için halkımızın kadim kökleriyle gurur duymaktayım. Bir bilim insanı olarak elde ettiğim bulgular beni her geçen gün daha da şaşırtmaktadır. Bir adalar ülkesi olmamız, bizi, etrafımızı sadece sularla çevrili olarak tarif etme aymazlığına itmemelidir. Bizi saran sularda, antik zamanların devasa hazineleri yatmaktadır. Sadece 1985 yılında keşfettiğimiz ‘Yonaguni Buluntuları’ bile ülkemizin etimolojik şifrelerine dair mega veriler sunmaktadır. Bünyemizde, incelenmeyi ve araştırılmayı bekleyen bir batık medeniyet var. Öte yandan sürekli olarak depremlere ve tsunami tehlikelerine maruz kalışımız ve etrafımızın bir volkanik hatla çevrili olması, dünya üzerinde pek örneği olmayan bir tanrısal basınçla imtihan edildiğimizi göstermektedir. Bu imtihan tablosunu, atalarımızın da yaşamış olduğuna hiç şüphe yoktur. Zikrettiğim durum, azim ve metanet dolu bir gen ortaya çıkarmış ve bu, bugünkü toplumumuza her yönüyle miras kalmıştır.

Efendi Asano: Ben, ülkemizin yüzyıllar öncesinde sahip olduğu ‘öze’ dönmesini savunmaktayım. Varisi olduğum daimyolar soyu, çok uzak olmayan geçmişimizde, samuraylık disiplini temelinde halkımızı korumuş, eğitmiş ve ‘Güneş İmparatorluğu’nun aydın bireyleri haline getirmiştir. Bugün her anlamda güneşimizin önünün kapandığını ve sahip olduğumuz ruhu yitirdiğimizi büyük bir hüzünle gözlemlemekteyim. Atalarımın hakim olduğu çağlarda, düşmanı tek hamlede alt eden ve yeri geldiğinde onurlu bir şekilde hayatımıza son vermemizi sağlayan ‘Katana’ kılıçlarımız bugün körelmiş ve düşmana karşı işlevsiz kalmıştır. 19. Yüzyıl sonunda başlattığımız batılılaşma hamlesi, bedenimizi sağlamlaştırmış fakat ruhumuzu yok etmiştir. Sakuramızın derin köklerinde, geleceğe dair taşıdığımız endişeleri yatıştıracağımız kanaatindeyim.

Başbakan: Dünyanın en güçlü pasaportuna sahip ve bölgesinin en büyük cazibe merkezi olan bir ülkenin başbakanı olarak şunu söyleyebilirim ki, geleceğe dair ümidim her zaman için yüksektir. Kalkınma hamlelerimiz ve mevcutta sahip olduğumuz enformatik ve teknolojik üstünlük manzarası her yönüyle göz doldurmaktadır. Fakat üzerimizde her zaman için politik, ekonomik ve askeri olarak bir tahakküm aygıtının var olduğu aşikardır. Topraklarımızı kuşatmış olan sular haricinde bir de pasifik bölgesini ve bağımsızlığımızı kuşatan bir ABD üsleri sorunumuz vardır. Bölgedeki en büyük ABD üslerine ev sahipliği yapmamızın yanı sıra ülkemizle ve bölgemizle alakalı olarak aldığımız hayati kararlarda her zaman için bu yapının ağırlığını hissetmekteyiz. 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalardan daha büyük bir zararı, bu görünmeyen politik kuşatma ile yaşadığımızı görmekteyim.

Savunma Bakanı: Sayın Başbakanım! İfade ettiklerinize birkaç husus daha eklememe müsaade ediniz. Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan gelişmeler, dünyamızın evrildiği boyut ve ortaya çıkan yeni küresel skala; askeri, finansal, astronomik, stratejik, jeopolitik, diplomatik ve enformatik bir hiper seviyeli çatışma tablosu ortaya çıkarmıştır. Bu çatışma ikliminden muzaffer ayrılmanın yolu elbette multi-fonksiyonel direnç ve mütekabiliyet aygıtlarına sahip olmaktır. Bugün ABD üsleri ile çepeçevre sarılmış olmamızın yanında, bölgede her geçen gün daha da güçlenen devletlere karşı koyabilmemizi sağlayan hava ve deniz unsurlarından optimal seviyede mahrum oluşumuz, ciddi bir güvenlik riski ve geleceğe dair endişe yükü oluşturmaktadır. Öte taraftan, bu yumuşak taraflarımızı toparlamamız ve ciddi bir oyuncu olarak sahneye çıkışımız yalnızca kendi irademiz dahilinde olmalıdır. Birilerinin Asya-Pasifik hülyaları ekseninde güçlen-diril-memiz ve çevremizdeki güç mücadelesi bağlamında vekil tayin edilmemiz, devlet geleneklerimiz ve onurumuz çerçevesinde büyük bir tahribat oluşturacaktır. Belirttiğim hususlar dışında, özellikle uzay kuvvetlerine yatırımımız ve bu alandaki sıçrama irademiz fazlasıyla stratejik ve kritiktir. Tüm olumsuz argümanlara rağmen kısa süre içerisinde ‘belirlenmiş kader’ döngüsünden sıyrılacağımız kanaatindeyim. George Friedman’ın, kitabında simüle ettiği gibi, bizi olabildiğince kontrol mekanizmalarına tabi tutan odaklara karşı bir astronomik atakla yanıt vermemiz pek uzak bir gelecekte olmayacaktır. Zaferin, kitaptaki fazlaca tarafgir öngörülere rağmen bizler tarafından kazanılması kuvvetle muhtemeldir. Bu süreçte, sokulduğumuz askeri kalıptan çıkıp ‘yasaklı ittifaklar’ zincirini kırmamız her zamankinden daha büyük bir ehemmiyet arz etmektedir.

Bakmadan Geçme