Yetenekleriyle adından söz ettiren Aziz Saydut Van'ın gururu oldu SOBACILIKTAN TÜRKİYE ŞAMPİYONLUĞUNA

Vanlılar Aziz Saydut'un sanat ve sporda gösterdiği azim ve başarısını, sınır tanımayan yeteneklerini alkışlıyor. Sobacılıkla (tenekecilik) başlayan hikayesine ebru, Hacivat Karagöz gölge oyunu, tiyatro, müzik, tenis, kaligrafi, gurme, radyoculuk, antrenörlük, tenis ekleyen Aziz Saydut, yan flüt, Ney ve gitar çalıyor, kurslar veriyor, sergiler düzenliyor. Saydut, antrenörlüğünü yaptığı eskirim branşında Van'a biri Türkiye üçüncülüğü olmak üzere toplamda 12 madalya kazandırmanın gururunu yaşıyor.

Röportaj İkram Kali  

Vanlı Aziz Saydut’u uzun zamandır tanıyorum. Kimi zaman elinde mikrofon, kimi zaman bir kahvede kukla oynatırken, kimi zaman tiyatro ve koro sahnesinde izlediğim Saydut’u ilgiyle takdirle takip ettim.   

Aziz Saydut’un çok yönlü yaşam hikayesi babasının yanında sobacı çıraklığıyla başlıyor. Sabırı, dinlemeyi, zamanı doğru değerlendirmeyi, üretmeyi önce atölyede öğreniyor.  Çabası, merakı ve yeteneğiyle hayatına sürekli yenilikler katmaya başlayan Saydut, sobacılık yaparken öğrendiği ebru sanatı farklı sanat dallarıyla tanışmasına, hayallerini gerçekleştirmesinin yolunu açıyor. 

Eskirim ’de Türkiye şampiyonluğu ile taçlandırdığı hayat hikâyesini, sitemlerini, eleştirilerini, gençlere tavsiyelerini, beklentilerini, öğrenme azmini hedeflerini ve bu kadar uğraşı bir arada nasıl başardığını Aziz Saydut’la konuştuk.  

Birikimlerini, bilgilerini, yeteneklerini toplumla, çeviresiyle paylaşmaktan mutluluk duyan,11 ülkede ebru gösterisi düzenleyen Saydut’un hikâyesinde bir insanın sabırla emek verdiğinde neleri başarabileceğinin heyecan verici özeti var.  

Vanlıların sanat, spor ve sosyal alanda gururla, takdir ederek izlediği Aziz Saydut kimdir, anlatır mısınız? 

Aslında çocukluktan başlayan bir hikayem var.1977 Van doğumluyum.3’ü kız 8 kardeşiz.  İlk, orta, lise ve yükseköğrenimimi, yüksek lisans öğrenimimi Van’da tamamladım. Evli ve dört çocuk sahibiyim. İlkokul yıllarında hem okuluma devam ettim, hem de babamın kapalı sebze hali civarındaki Van Sobacısı isimli dükkânında sobacılık mesleğini öğrendim. Babam rahmetli Mahmut Saydut Van’da sac soba, semaver, şoratan, hamam sobası, ibrik ve diğer ev gereçleri işleri yapardı. Tüm bu işleri yaparken merkezinde ister istemez hep insan olurdu. Erkek kardeşler olarak babamızın mesleğini hepimiz biliyoruz.  Endüstri Meslek Lisesi’ne babamın isteği üzerine kaydoldum.  

 Babam, sobacılığı bildiğimi ikinci meslek olarak teknik lisede motor öğrenmem için bu okula gitmemi tavsiye etti. O dönemde ben de hem Endüstri Meslek Lisesi’nde okuyor, hem de babamın yanında sobacılık mesleğini yapıyordum. Sobacılık bana hayatımın en önemli unsurlarını öğreterek hayata hazırladı ve yol gösterdi.  Örneğin etekli Van semaveri yaparken galvanizli sac tabakasını en az fireyle kullanmayı öğrenirken hayatın inceliklerini de öğrendim. Sobacılık mesleği bana zamanı kullanmayı, en önemlisi henüz yedi yaşımdayken hayatla nasıl baş edeceğimi öğretti.  

Babanızdan sobacılık öğrenirken sanata nerden ve nasıl ilgi duydunuz?  

Yine her şey babamın Sobacı dükkânında şekillenmeye başladı.  1999 yılında soba, semaver yaparken ebru sanatıyla tanıştım. O dönem ebru ustası Hüseyin Helva dükkânımıza gelerek bizden ebru teknesi yapmamızı istedi. Tabi biz, o zaman istediği tekneyi balık pişirme tavası zannettik. Hüseyin hocamda tavada suyun üstünde resim yani ebru yaptığını söyleyince o an ebru sanatına merak duydum.  Hüseyin hoca ebru sanatını öğrenmem için atölyesine davet etti. Bunun üzerine bir gün atölyeye gittim, hakikaten suyun üzerinde resimler yapıyordu.  Merakla izledim ve çok etkilendim. Bana “ sen de yapmak ister misin?” diye sorunca hemen kabul ettim ve yapmaya başladım. Ebru sanatı benim sanata karşı bir noktada giriş yapmamı sağladı. Atölyeye üniversiteden Mehmet Çelik, Mustafa Ali Şarlı, Yaşar Şenler, Ertan Yalçın gibi birçok akademisyen de ebru sanatını öğrenmek için geliyordu. Akademisyenler atölyedeyken şiir, edebiyat sohbetleri de yapıyorlardı.  Yan tarafta da Hazan Dergisi’nin bürosunda Müştehir Karakaya ile tanıştım. Bunlarla tanıştıktan sonra hayata bakışlarını gözlemledim. Beraber sohbetlerinde bulunmam şiire ve edebiyata karşı ilgim güçlenmeye başladı. Ebru sanatını öğrendikten sonra sergi açmaya başladım. Kültür ve Turizm Bakanlığıyla birlikte 2012 yılında yurt dışında 11 ülkede ebru gösterisi düzenledim. Evimizin alt katında atölyem var. Orada ebru çalışmalarımı yapıyorum.   Bu sıralar “Bir Ebru Masalı” ismiyle yaşadığım olayın hikâyesini yazmaya başladım. Kısa zaman içinde bitirip kitap olarak yayımlayacağım. 

Ebru öğrenirken birde şiire merak sardınız; hangi türde şiirler yazıyorsunuz? 

Ben hep Mehmet Çelik’ten Sezai Karakoç’un çok şiirini dinledim. Sonra şiire daha çok ilgi göstermeye, zaman ayırmaya başladım. Genelde şiirlerimi serbest dalda yazıyorum. İlk şiir kitabım Lavin’i çıkardım. Şiir sonrası bu kez radyoculuğa ilgi duydum. Radyo programları yapmaya başladım.  

Radyo programcısı olmak nerden aklınıza geldi?   

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde radyoloji bölümünde okudum. O zamanlar arkadaşlar bana hangi bölümü okuyorsun diye soruyordu. Bende radyoloji diyordum, ama onlar espri yaparak “hangi radyoda çalışıyorsun?” diye soruyorlardı.  Bende bunun üzerine radyoda program yapmaya karar verdim. Van’da yayın yapan bir radyoya program yapmak için başvurdum. Bana diksiyonumu düzeltmem halinde program yapabileceğimi söylediler.  2000 yılında Van Devlet Tiyatrosunda Kamil Korunan’dan diksiyon dersi almaya başladım. İlk derse girdikten sonra Kamil Hoca‘nın “Eşeğin Gölgesi” oyununun provaları oynanıyordu ve bir oyuncu eksiği vardı. Yönetmen Halil Akarsu bana bu oyunda oynamamı teklif etti ben de kabul ettim böylelikle diksiyon dersleri yanında ilk tiyatro oyunculuk deneyimime başlamış oldum. Ardından 2005 yılında Van’da bir yerel televizyonda “Gök Kuşağı” adında kültür sanat programı yaptım. 

Ebru,  şiir, radyo programcılığı, diksiyon dersleri derken bir de tiyatro oyuncusu oldunuz. Tek kelimeyle helal olsun. Çocuklukta ne olmak istiyordunuz, idolünüz var mıydı? 

Hayatın içinde akarken, hayat hep beni bir yerlere aktardı. Benim idolüm çocukluk yıllarımda Haluk Kurtoğlu olmuştu. Reis Bey filmi de “Eğer anlayabilseydiniz ağlardınız” sözü beni çok etkilemişti.  Daha sonra yine Necip Fazıl Kısakürek in 1997 yılında “Bir Adam Yaratmak” oyununu izlemem tiyatroya merak duymamama neden oldu. 2006 yılında Bolu Şehir Tiyatrosunda “Bir Adam Yaratmak” oyununda Mansur karakterini oynamak beni çok mutlu etti.  Bu oyunda oynadıktan sonra ertesi yıl da beni yine tiyatro da oynamam için çağırdılar. Bir sonraki yıl dansçı, sivil memur gibi rollerde oynadım. Çocuklukta avukat olmak istiyordum. Avukat olamadım ama yıllar sonra tiyatro da “Bir Ceza Avukatının Anıları” oyununda Avukatı oynayarak bu mutluluğu yaşadım. Onun için tiyatro benim en büyük tutkum ve keyfimdir. Bir oyunda kral bir oyunda avukat bir oyunda şair oluyorsun. Van Devlet Tiyatrosunda yönetmen Ümit Bakış ile turnedeyken Van’a döndüğümüzde Özgür ve Edip arkadaşlarımızla birlikte bize konservatuara hazırlanmamızı söyledi. Konservatuara hazırlandıktan sonra o yıl ÖSS sınavından ben barajı geçemedim. Tecilim olmadığı içinde askere gitmek zorunda kaldım. Edip ve Özgür arkadaşlarım sınavı başarıyla geçti. Biri Erzurum diğeri Konya’da okudu. Askerlikten sonra konservatuar yaş sınırına takıldım. Ama şimdi yaş sınırı da kalktı. Tabi ben Van Devlet Tiyatrosu oyunlarında rol almaya devam ettim. Daha sonra Bolu’ya giderek Şehir Tiyatrosunu kurdum. Bolu’da hem özel bir şirkette çalışıyordum hem de tiyatro yönetmenliği ve oyunculuk yapıyordum. Bolu’da radyolarda kültür sanat üzerine çeşitli programlar yaptım. Ancak şunu da ekleyeyim karşılaştığım insanlar diksiyonum ve yaptığım sanat ve spor dallarını öğrenince nerelisin diye soruyorlardı.  Vanlı olduğumu öğrenince şaşırıyorlardı. Sonradan beni araştırdıklarını söyleyenlerde oldu.  Ben her zaman her yerde Vanlı olmaktan onur duydum. Bu yıllarda gitara merakım vardı ders almaya başlayarak müziğe adım attım.  

Gitar çalmayı öğrendikten sonra müziğe olan ilginiz devam etti mi?  

O dönem üniversitede Hanifi Özbek hocamızla tanışma fırsatım oldu. Kendisi musiki ile ilgileniyordu. Hanifi Hoca’nın daveti üzerine Van Musiki Cemiyetine gittim.  Ben genç yaşta klasik müzikler dinlerdim. Sonra ruhumda kendi müziğimi buldum. Yan flüt, batı müzik dersleri almaya başladım ama beni tatmin etmedi. Kendi ritim müziklerime daha çok ilgi gösterirdim. Murat Oto’nun kurduğu Van Toplum Kültür ve Sanat Derneği Türk Müziği korosunda yer aldım. Sonra halk müziği korosunda görev almaya başladım. Van’da o zamanlar üç ayrı koro vardı üçüyle beraber konserlerde sahneye çıktım. Müzikle de böyle tanıştım halen de devam ediyorum. 

Sobacılık zanaatı ile hayata başladınız daha sonra sanatın birçok dalıyla tanıştınız.  Size göre zanaatkâr ile sanatçı arasında fark nedir? 

Ben en çok insanları dinlemeyi severim. Hak etmek için önce emek vermek gerekir. Bende çocukluğumdan bu yana bir şeyler yaptıkça takdir gördüm. Ben zanaat ve sanatı bir arada görmüş biriyim. Sobacılık bir zanaattır, 30 yıla yakın bir zaman diliminde zanaatla iştigal ettim. Zanaatın bende yapmış olduğu etkisi çok fazladır. Alpaslan Babaoğlu’nun güzel bir sözü var: “İşçi sadece ellerini işine koyandır. Zanaatkâr ellerini ve beynini koyandır. Sanatçı ise hem ellerini hem beynini hem de gönlünü koyandır.”  Ben bu üçünü de bir arada yaşadım. Yaptığım her şeye elimi, beynimi ve gönlümü koydum.    

Karagöz kukla oynatıcılığı ile nasıl tanıştınız?  Kukla oynatırken kaç ses karakteri oluşturabiliyorsunuz?  

Tiyatroda sahneye çıktıktan sonra bir dönem amatör tiyatroları yönetmek çok sıkıntı oldu. Kendimi sahneye adapte etmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Zaten belli ses denemelerim vardı. Şuan karagöz tasvirini kendim yapabiliyorum, dört veya beş  karagöz karakteri canlandırıyorum bunlar Hacivat, Karagöz, Tuzsuz Deli Bekir, Çelebi, Beberuhi. 2007 yılında Yunanlılar Hacivat ve Karagöz’ün kendilerinin olduğunu iddia ediyordu. Bende bu konuyu iyice araştırarak Bolu Sanat Dergisine “Her Ne Kadar Sürç-i Lisan Ettiysek Affola!” başlıklı bir makale yazdım. Yazı yazarken Hacivat ve Karagöz’ün bizim kültürümüze daha çok ait olduğunu öğrendim. 2013 yılında İstanbul’da kukla ustası Cengiz Samsun’un çırağı oldum. Cengiz beyin atölyesinde Karagöz tasvir yapımı, sadece oynatıcılık değil, manda ve deve derisini işleyerek Karagöz yaptım. Cengiz hocam çok şaşırdı. Yeteneğime hayran kaldı. Elimin, beynimin ve gönlümün birleştiği nokta Karagöz’dür.  

Kukla yapımı ve Karagöz oynatıcılığı gibi geleneksel sanat dalında kurs veecek kadar ustalığa erişebildiniz mi? Size ait karakter ve sahneniz var mı? 

Ben bu işe çıraklıkla başladım, kalfa oldum daha sonra usta oldum. Usta olduktan sonra “Hayali Azizcan” isminde kendi sahnemi kurdum. Ramazan ayında çok sayıda gösteriler düzenledik. İpekyolu Belediyesi’nin desteğiyle mahallede gösteri yaptım. Okullarda ve Kızılay’da gösteri düzenledim. Çocuklara yönelik Karagöz’ün bir farkındalığını yaptım. Karagöz çocukların hayal dünyası için çok farklıdır. Onların yüreğine dokunacak sözcükler vardır. “Aman Karagözüm geliversen yanıma sen söylesen ben dinlesem sende benden dayak yesen” deyince çocuklarda müthiş bir gülme meydana geliyor. Ayrıca çocuklar Karagöz’e dokunmak istiyor. Çocuklar Karagöz oyunlarından çok keyif alıyor. İzleyenleri yaşı ne olursa olsun mutlu etmek beni de mutlu ediyor.   

Toplumda sevgiyle karşılık bulan, Van’ın renkleri merhum Aloş, Şoratan Salih, Feyzo, Gero gibi sevimli insanlarımız vardı.   Bu isimlerden kukla karakteri yaratmayı  hiç düşündünüz mü? Bir de kukla yapımı için sipariş alıyor musun?    

Karagöz’le ilgili çok il dışından sayıda sipariş aldım. Farklı farklı karakterde tasvir yapıyorum. Evimin altındaki atölyede özel siparişler yapıyorum. Şoratan Salo, Aloş, Gero, Bayro, Feyzo,  Ato gibi isimlerin kukla karakterleri yapılabilir. Olmayacak bir şey değil. Bu karakterleri yaparak seslendireceğim. Dolayı’nın kahvehanesinde Karagöz- Hacivat oyununu oynattım. Van tarihinde bir ilke imza atarak sanatı kahveye taşıdım.  Çay içmeye gelen insanlar güldüler, eğlendiler.  Üniversitede bazen hayali karagöz perdesini sergiliyorum. Okullarda gösterilerim oldu.   Ramazan akşamlarında farklı yerlerde kukla oynattım. Sanatı halkın ayağına götürdüm bir anlamda.   

Tarihinde ilk kez eskrim spor branşında Van’a Türkiye üçüncülük madalyası getirmeyi başararak sizi takip edenleri şaşırttınız, gururlandırdınız.  Van’da geçmişi olmayan eskirimi öğrenme merakı nasıl oluştu?  

Tiyatroda oynarken ikinci yıl konservatuara hazırlandık. O dönem tenis oynuyordum. Tiyatrodayken hocam eskrim antrenmanı yapmamı istedi. Bende bilmediğimi söylemem üzerine bana öğreteceğini belirtti. Sağolsun hocamla çalışarak eskrimi öğrendim. 2008 yılında eskrim il temsilciliğini aldım, o zamanlar Van’a getirmek için çok büyük çaba sarf ettim. Birkaç antrenör getirdim fakat depremden dolayı gitmek zorunda kaldılar. Daha sonra getirdiğim bütün antrenörler çalışmak istemeyince eskrimi Van’a kazandırmak için elimden gelen her türlü çabayı sarf ettim. Federasyona giderek birinci ve ikinci kademe antrenör belgesini aldım. Eskrimi sonra çocuklarıma öğretmeye başladım. Malzememiz yoktu, ilk başta küçük ağaçlar yaparak çalışmalara başladık. Bir şeyin oluşturulması için emek sarf etmek gerekir. Bizde başarmak için çok emek verdik. Antalya Uluslararası yarışmada sağ olsun birinci kademedeki antrenör hocam bize malzeme desteği verdi. Biz o malzemelerle yarışmaya hazırlandık. Yarışmaya bir öğrenciyle katıldık. Ondan sonra mesai arkadaşım da çocuğunu eskrim öğrensin diye yanıma gönderdi ve öğrencilerim yavaş yavaş çoğalmaya başladı.   

Şehrimizde yetenekli çocuklara, gençlere rol model gösterilecek özelliklere, kişiliğe sahipsiniz. Katıldığınız yarışmalarda Van’ımızı temsil ediyorsunuz.  Size destek olan kurum kuruluş veya iş insanı oldu mu?    

İlk yıllarımızda maalesef olmadı ama vazgeçmeyi de asla düşünmedim. Bu koşullarda Eskişehir’e giderek Türkiye şampiyonasına katıldık. O zaman yine malzeme konusunda sıkıntı yaşıyorduk ama bir sezon sonra kendi imkânlarımızla ve Gençlik spor müdürümüz Nevzat İnanç beyin destekleri ile maç için bütün malzemelerimizi tedarik etmeye başladık ama hala bir yarışma pistimiz ve sayıları gösteren Anelör mevcut değil, bu yarışama için hazırlanan sporcular için elzem bir malzeme. Yarışmaya gidip geliyoruz ama ilk yıllarda ilk 200’üncü sıralardaydık. Sonra 150’ye, daha sonra 100’e, 30’a ve şuan Türkiye sıralamamız ilk 6 da olan sporcumuz bulunuyor bu Eskrim adına Van ve benim için çok büyük bir başarı, Adıyaman yarışmasında ikicilik ve üçüncülük madalyalarını kazandık. Tebrik eden Yüzüncü yıl üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. Hamdullah Şevli hocamız ve Dursun Odabaş Tıp Merkezi Başhekimi Dr. Ümit Haluk İliklerden düzenlemiş olduğu bir plaketi Gençlik spor Müdürü sayın Nevzat İnanç bey ile birlikte taktim ettiler bu çok gurur verici bir andı kendilerine çok teşekkür ederim bunu fark edip plaket ile onurlandırdıkları için. Van’a ilk defa 2020 yılında eskrim dalında biz madalya getirdik. Aslında eskrime başladığım zaman Doğu ve Anadolu Bölgesinde yoktu, şu an Muş, Batman’da da öğrenciler yetiştiriliyor. Şuan il temsilcilik görevini de yürütüyorum. Bir iş yaparken emek ve ter dökmek gerekiyor. İşlerinizi doğru yaptıktan sonra zaten başarı kendiliğinden geliyor. 

 

Eskrim sporunda sizin özverili çabalarınızla Van'ın başarı çıtası yükselmeye devam edecek mi?  

Kasım ayında U- 12 kılıç açık turnuvada ilk olarak Suer Bulut, Aras Saydut gümüş Çağlar Dilmaç bronz madalya kazandı. Türkiye şampiyonasında ben Aziz Saydut olarak katıldığım kılıç ve flöre de Türkiye üçüncülüğü getirdim. Adıyaman Gölbaşı ilçesinde U-14 kategorisinde Van bu kategoride ilk madalyayı 3. olarak Ömer Çiftçi ve 6. olarak limen Berat Saydut getirdi. Kasım ve Aralık ayı içinde Van'a bugüne kadar toplamda 12 madalya kazandırarak ilk yaşattık. Uzun çalışmalarımızın bir semeresi olan madalyalar Van için ilktir ama devamı gelecek.  Bu sevinci Van’a yaşatmanın gururunu taşıyoruz. Aldığımız madalyalar sonrası ailelerden eskirime çok büyük bir ilgi başladı.  

Çok yönlü olmak günlük hayatınızı nasıl etkiliyor? Bu kadar yüksek enerjiyi nerden alıyorsunuz ve nasıl motive oluyorsunuz? 

Hayatımda müzik, karagöz, tiyatro, spor, ebru sanatı, şiir, yazarlık gibi çok yönlü meslek dalları var. Hepsini de severek yapıyorum, yapmak zorundayım. Çünkü bunlar benim hayatım, ben bunları yaparak nefes alıyorum Yaptığım tüm bu çalışmalar hayatıma inanılmaz bir şekilde artı değer, keyif katıyor. Enerjimin öğrenme arzumun, motivasyonumun en büyük kaynağı destekçisi ailem ve Van’a olan sevgimdir.   

Çocuklarınız sizi örnek alarak sanat ve spora ilgi duyuyorlar mı?  Onlara nasıl yardımcı oluyorsunuz? 

Şuan iki kızım piyano dersi alıyor. Biri 5 yaşında, diğeri 7 yaşındadır. Diğer iki çocuğumda gitar dersleri alıyor. Çocuklarımla beraber bazen üçlü trio yapıyoruz. Bir nevi müziği evimize taşıyoruz. Eşimde izleyici olarak kültür sanat etkinliklerimize katılıyor. Ben bütün provalarımı evde yapıyorum. Eşim bazen çok geç yattığımı söylüyor ama başarılı olmak için emek vermek zorundayım. Prova yaparken ilk zamanlar çocuklarım ağlıyordu fakat bunun bir oyun olduğunu söyleyince onlarda kendilerini geliştirmeye çalışıyor. 5 yaşındaki kızım benim çok taklitlerimi yapar. Çocuklarım eskrim, tenis sporlarıyla da ilgileniyorlar. Kitap okuyup şiir, hikâye yazarak kendilerini daha çok geliştiriyor. Çocuklarıma yol gösteren iyi bir ışık olmaya çalışıyorum. Yeteneklerine bakarak onlara yön veriyorum, destek oluyorum. Onlara hem babalık hem de öğretmenlik yapıyorum.   

İnsanlar  “zamanım yok” derken siz sanata, spora,  ailenize, işinize çevrenize nasıl zaman ayırabiliyorsunuz? Bir koltukta bu kadar karpuzu kırmadan taşımak sizi yormuyor mu? 

Eğer ben okey salonlarında 10 saat geçirseydim elbette zamanım olmazdı ama hayatımda her zaman kendimi çok yönlü biri olarak geliştirmeye çalıştım. Bakın ben bütün bunların yanında birde ailemle güzel vakit geçirmek için zaman ayırıyorum. İnanın insan istedikten sonra her şeyi başarır, yeter ki istek çaba olsun.   Bunları yaparken asla yorulmuyorum, aksine dinleniyor mutlu oluyorum.  

Sizi takip eden çocuklara, gençlere yeteneklerini geliştirmek için  neler söylemek istersiniz? 

Beni takip edenlere ve bu röportajı okuyanlara birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum. Sevdiğiniz işleri yapmaya çalışın. Ben sahnede olmak istediğim zamanlarda sürekli oyun çalışırdım. İnsanlar kendilerini bir konuda geliştirirken sabretmesi lazım. Bu uğraşlarım yanında 4 yıldır Ud dersleri alıyorum ve hala öğrenmek için emek veriyorum. Bir şeyi öğrenmek için önce zamana ve sabıra ihtiyaç var. Zamanı hayatın içine yaymak gerekiyor ama öğrenmek için önce emek vermeniz gerekiyor. Ayrıca ne kadar öğrenirseniz öğrenin asla kibirli olmayın. Kendinizi üstün görme gibi bir yanlışa sakın düşmeyin. İnsanların kabiliyetleri, el becerileri çok önemlidir. Yaptığım işleri takdir etmek yerine daha çok yermeye çalışanlar oldu.  Ailelerde çocuklarını ve gençlerini yeteneklerine göre desteklemesi gerekir.  Ben bunlardan etkilenmek yerine aksine çok kamçılandım ve başardım.

  

Van’a madalyalar getirdiğiniz için çevreden beklediğiniz ilgiyi görüyor musunuz?  

Vanlı olarak eskrimde ilk defa Van’a ben madalya getirdim. Onlarca kulüp arasında ikincilik ve üçüncülük kazandık. Yakın çevremde maalesef hak ettiğimiz değeri görmedim. Hatta küçümsemek için ellerinden gelen her türlü çabayı gösterdiler. Onların takdir eksikliğini onların eksiği olarak gördüm.  Marifet iltifata tabidir. Bu toprağın insanı olarak çok güzel işler yapmaya çalışıyorum. Emek vererek başarıyla Van’ın ismini duyuruyoruz. Bundan dolayı çok mutluyuz. Eskrim camiasında artık herkes Van’ın ismini hafızasına kazıdı. Aldığımız madalyalarla emeklerimiz karşılık gördü. İnanın dışarıda gördüğümüz saygıyı, takdiri, desteği Van’da göremiyoruz. Şuan ben öyle hissediyorum. Yarışmaya gittik ve Van’a ilk madalyayı getirdik. Dışarıdaki insanlar arayarak bizi daha çok tebrik ettiler.  

Belediyelerden, Halk Eğitim Merkezi ve İl Spor Müdürlüklerinden   “Gelin size destek olalım çocuklara, gençlere yönelik kurslar açın”  teklifinde bulunan oldu mu? Van’da kültür sanat, spor alanında gördüğün sorunlar nelerdir? 

Memleketimi ve insanlarımızı seviyorum. Biz bu yolda çalışmaya üretmeye, çocukların gençlerin yanında olmaya onları zararlı, tehlikeli çevrelerden korumaya devam edeceğiz. Öğrencilerimi geliştirmek ve bir yerlere getirmek için çaba göstermeye devam edeceğim. Önemli olan bu gök kubbede hoş bir seda bırakmak, ilimize ve insanlarımıza bizden sonra değer kazandırmaktır.  Biz de bunun için çalışıyoruz. At ölür nalı kalır, insan ölür namı kalır. Van da kültür sanat için gerekli atölye çalışma salonlarının yeteri sayıda olmaması eksikliktir. Van’ın kırsaldan hızlı bir göç alması, Vanlı olup ekonomik kültürel birikimi olan kişi ve ailelerin Van dan göç etmesi kültür ve sanatın gelişmesine ve güçlenmesine olumsuz yönde etki etmektedir.  Van Gençlik ve Spor Müdürü, çalışanlar bize destek olmuşlar,.ancak bir eskirim salonumuz daha mevcut değil.İleriki zamanda  müdürümüzün katkılarıyla  salon yapılırsa Van'ımızdan ydaha fazla yetenekli çocuklar çıkararabilir, başarılarımız yenilerini ekleyebeiliriz. 

Farklı yetenekleriniz ve başarılarınız var ama sizi ön planda görmüyoruz? Yeteneklerinizi ve başarınızı neye borçlusun? 

Bakın bu zamana kadar kendi çabalarımızla bir şeyler yaptık. Hiçbir zaman yaptıklarımı ön plana çıkarmadım. Belki de bu bizim eksikliğimizdir ama sonuç itibariyle Karagöz’ü ticari boyutuyla birileri yapıyor. İki tane gence kostüm giydirerek, iki tane de kelime ezberleterek organizasyon yapıyorlar. İzleyenlerde yapanlarda doğru yaptıklarını zannediyorlar ama doğru yapılıp yapılmadığını çok bilmiyorlar. Genelde en çok kaybettiğimiz noktalardan bir tanesi budur. Kurumlar doğru projeyi ortaya koyanları nedense tercih etmiyor. Ben şuan çok iyi soba, semaver de  yaparım, karagöz de oynatırım, ebru da yaparım, gitarda çalarım, türkü şarkı da söylerim, tenis de oynarım. Fakat benim baş sanatım sobacılıktır. Çocukluk yıllarıma şuan baktığımda  bütün bu işleri bu kadar kolay öğrenerek yapmamı ve başarılı olamamı sağlayan  tüm yeteneklerimin arkasında sobacılık mesleğinin  olduğunu görüyorum. Herkes çocuklarına mutlaka bir zanaat öğretsin.   İnanarak, çalışarak sobacılıktan şampiyonluğa koştum diyebilirim.

Unutamadığınız bir anınızı okurlarımızla paylaşır mısınız? 

2001 yılında Van Devlet Tiyatrosu Bir Şehnaz Oyun turnesi ile Sivas sahnesinde sivil memuru oynuyordum. Sahnede ayağım dekora takılıp sahnenin alt kısmına kadar yuvarlandım. Benim bir yerlerim incinirken seyirci buna çok gülmüştü. Oyunun yönetmeni ondan sonra her sahnede düştüğüm şekilde oynamamı istedi. 

Heyecan verici hikâyenizi, yeteneklerinizi sayfalara sığdırmak çok zor. Anlattıklarınızın dışında başka uğraşlarınız var mı? 

Kitap benim en iyi arkadaşım. Kaligrafi yapıyorum, paraşüt kullanıyorum, yan flüt, ney çalıyorum, azizsaydutyoutube kanalına videolar çekiyorum.  Şiir seslendiriyorum ve yazıyorum. Tenis, eskirim ve Jimnastik antrenörlüğü yapıyorum. Kişisel gelişim eğitmenliği, gurmelik yapıyorum, diksiyon dersleri veriyorum. Türkiye’nin doğal ve tarihi yerlerini geziyorum.  Herkesten yeni bir şeyler öğreniyorum.  Kızılay ilkyardım gönüllü eğitmeni ve üyesiyim. 100’ün üstünde ilkyardım eğitimi 1000’in üzerinde ilkyardımcı yetiştirdim Radyoloji teknikeriyim. İyi, yararlı bir vatandaş, sorumluk duyan eş ve baba, güvenilir arkadaş ve dost olmaya çevreme ve şehrime değer katmaya çalışıyorum.  

Aziz Bey, çok keyifli söyleyişi oldu teşekkür ederim.

Gururla, ilgiyle sizi takip etmeye devam edeceğiz. Sizin gibi bu  denli kültür sanat ve spor dalıyla aşkla uğraşan, başarılar elde eden ikinci çok yönlü bir Vanlı var mı bilmiyorum, keşke olsa.

Şehrimizin sizin gibi çok yönlü, örnek yeteneklere daha fazla ihtiyacı var. Başarılarınıza rağmen gösterilen duyarsızlığı da üzüntüyle karşılıyorum.  Kurumların, yöneticilerin, meslek odalarının asli görevlerinden biri de bu şehrin sizin gibi örnek yeteneklerini destekleyerek teşvik ederek ön plana çıkarmaktır.  Renkli hikâyenizi okuyan herkesin sizle gurur duyacaklarına inanıyorum.  

Başarılarınız sürekli, yolunuz açık olsun.  

İkram Bey, Van’ın değerlerine, sorunlarına verdiğiniz önem ve bu güzel söyleşi için bende size  teşekkür ederim. 

Bakmadan Geçme