Edremit Kime Bakar?

2007 yazıydı. Kendimi Kemer'de veya Bodrum'dayım sanmıştım.
İnsanlar cıvıl cıvıl, güneş altın gibi parlaktı. Her yerde reklâm flâmaları, rengârenk giysiler vardı.
Van Denizi, bambaşka bir  coşkuyu misafir ediyordu: Sürat teknesi yarışları, üç gün boyunca Edremit'i şenlendirmişti.
Elbette  oğlumun kirvesinin bahçesindeki serin ceviz gölgelerinde yaptığımız piknikleri unutamam.
Edremit, şehir kültürünün bir nişanesidir Van'da…
O, sayfiye alışkanlığının huzur köşesidir.
İyi de neden böyledir? Neden sadece elma ve ceviz bahçelerinden ibaret basit bir köy değildir?
Çünkü Edremit, durmuş, oturmuş bir şehirliliğin, kurallı yaşamın gölgesinde huzur bulan bir  beldedir.
 Bir ucundan Gevaş'ın Selçuklu kabirlerine, bu toprakları bir  adalet, emniyet ve huzur ülkesi yapan insanların mirasına uzanır. Yüzü mağrur Süphan'a bakar…
İşte o  Edremit'te daha birkaç gün evvel hain bir nefret alevlendi gene…
Güneşin ve denizin, sahilinde dinlendiği bu cennet beldede,  bir hain el, on beş cana uzandı.
Bilirim, dayım sevmez ham hamaseti. Bayraklı bir yazıyı okumadan önce o, atar çöpe.
Peki ne yapmalıyız dayıcığım, sen söyle?
Yazmayayım peki… Yazmayayım bu bayrak, bu Selçuklu, bu Edremit nefretini… Yazmayıp n'eyleyim dayıcığım?
Yazmayalım da içi dışı ihanet, irin ve nefret dolu bu şiddete mi teslim edelim, doğunun incisi canım Edremit'i?
Bilirim dayım sevmez, ham hamaseti. Belki o, çöpe atar önce bu yazıyı… Belki bu yazı bir gazete  köşesi haline bile gelemez,  kara öfkelerin ve nefretlerin "barışçıl" tehdidinden…
Amma benim de gönlüm elvermez, kusura bakmayın,  her nefreti cana kıyan haine vermeyi, canım Edremit'i…

Bakmadan Geçme