Hayatın şifreleri ve Müküs'ün satranç ustaları!

              
Umutsuzluk ve karamsarlığı ruhsal hastalıklar içinde değerlendirebilirsiniz. Virüsü, hayatla aranızdaki sevgi bağlarını etkileyen hoşgörüsüzlük, özgüvensizliktir. Bu bağlardan biri koptu mu; dengenizi yitirirsiniz, kimselere güven duymazsınız. Tıpkı balans ayarı bozulmuş bir otomobil gibi yalpalar, zikzaklar çizer, savrulur ve bir boşluğa uçar ya da çarparsınız. Sonucu ölümcül olmasa da ağır yaralar alacağınız büyük bir kaza olur. İyileşme veya toparlanma süreciniz içinizdeki hayata karşı var olan direnme gücüdür.
Umutsuzluk ve karamsarlık hissettiğiniz zaman küçük çocuklara bakın. Küçük bir şişenin naylon kapağını koca bir futbol topuna dönüştüren düş güçlerini, bitmeyen enerjilerini göreceksiniz. Onların gözlerindeki pırıltılar yaşama tutkusunun kıvılcımlardır. Vücutlarında dolaşan güç ise hayatla aralarında sürüp gidecek amansız bir mücadele ve olağanüstü dirençleridir.
Veya kıştan sıyrılıp çıkmaya çalışan bir ağacı gözleyin. Tomurcuk yüklenmiş dallarına dokunun. Bir canlıdan diğer bir canlıya akan enerjiyi hissedecek, rahatlayacak, huzuru hissedeceksiniz. Hayatın yenilenen ve hep yenilenen bu gülen yüzleri; umutsuzluğunuzun ve karamsarlığınızın, netliğinin kaybetmeye başlayan bakış açınızın pusunu silmeye yetecektir.
Arada bir olsa da koca kentin beton yığınlarından kaçıp, uzaklaşın. Doğanın içinde yürüyün. Kuş sesleri... Uzak dağlardan eriyip gelen kar sularının fışırtısı... Nemin toprakla buluştuğunda yaydığı o müthiş koku... Ansızın kanat çırpan kuşların çığlıkları. Sessizce bir çiçekten diğer çiçeğe kanatlanan kelebekler... Bütün bir dünyayı sırtında taşıyormuşçasına sorumluluk duyarak doğanın içinde hiç yorulmadan alın teri döken çiftçi...
Bütün bunları izleyin... Bu gözlemler sonunda tazelendiğinizi, yenilendiğinizi şaşırarak fark edeceksiniz.
Yaralarınızın kabuğunu düşünün... Bir zamanlar en canlı hücreleriydi organizmanızın. Kabuğu düşürmeden yaranızı oluşturan nedenler bir film şeridinin kareleri gibi geçip gitsin gözlerinizin önünden. Ve iyileşme sürecini irdeleyin. Hastalıklardan çıkarken yaşanan nekahet (hastalık sonrası) döneminde bile yalpalanılacağını bilinçaltınıza kayıt edin. Ama mutlaka sağlığınıza kavuşacağınıza kendinizi inandırınız. İnanmak başarmanın ilk ve en önemli basamağıdır. Bu basamak olmadan bir üst basamağa çıksanız bile zafer çizgisini yakalayamazsınız.
Kazanan komutanların, bilim adamlarının, sanatçıların ve liderlerin yaşamını sıkça inceleyin. Onları başarıya götüren nedenlerin altını kalın çizgilerle çizin.
Sonra da başarısızlıkları irdeleyin. Yenilgilerin altındaki temel nedenleri araştırın. Ve tüm bunların... 
Yani başarıların... Yani başarısızlıkların... Hepsini ama hepsini tek bir beyaz kâğıtta yan yana yazın. Akıl gözüyle dikkatlice inceleyin. Ortaya yansıyanlar size hayatın içinden önemli dersler çıkarmanıza neden olacak, zorlukları başarmanızda şaşmaz rehberiniz olacaktır.
Bazen en önemsiz sandığınız en önemliniz olabilir. En önemli saydığınız ise fena halde yanıldığınız...
Satrancı mutlaka biliyorsunuzdur...
Memleketim Van'ın Müküs (Bahçesaray) İlçesinde satrancı yediden yetmişe her kes çok iyi bilir. Plastiğin sanayide böylesine gelişmediği geçmişli yıllarda kemikten yaparlarmış satranç taşlarını. Kar yolları kesip geçit vermediğinde, dünyayla ilişkileri kesildiğinde ve işleri güçleri olmadığında kurulurlarmış lastik yaylı kürsüler üzerine, tahta masalar üzerinde konuşlanan satrançlarla oynarken birer satranç dünya şampiyonu Kasparov, Bobby Fischer kesilirlermiş. Hemşerilerim; İran Hükümdarı Şah İsmail ile Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim arasındaki satranç müsabakasını yeni yetmelere bir masal gibi anlatırlar ki bilsinler diye satrancın bir zekâ oyunu olduğunu. Okurlarım meraklıysa bu masala, internetten ulaşırlar Van İli Bahçesaray İlçesi Çevre Köyleri Yardımlaşma Derneği sitesine... Ve tanık olurlar Şah İsmail'i bir çırpıda yenen Yavuz Sultan Selim'in satrançtaki ustalığına. Dilerdim ki Van'da dünya çapında bir satranç turnuvası düzenlensin; bölgenin, zekâ sporu satrancı ne kadar çok önemsediğini yedi iklime anımsatıp, öğretsin!
Yani diyeceğim odur ki hayat iyi satranç bilenlerce çok daha kolay kavranır. Düşünme yetisini geliştirir. Atılan her adım için, söylenen her söz için yanılgısızlık becerisi kazandırır. Başarmayı kolaylaştırır. Çünkü satranç beyni disipline eden, sistematik olarak çalışmasını sağlayan mükemmel bir akıl oyunudur. Durağanlığınızı yok eder, dinamiklerinizi çok daha işler kılar. Pas tutmaz izanınız, şaşmaz hayat pusulanız.
Bütün bunlara rağmen hayat bu! Gizemleri, beklenmedik sürprizleriyle her şeye rağmen çetrefillidir.
Başarısızlıklarınız da olacaktır, başarılarınız da... Yenmeleriniz de olacaktır, yenilmeleriniz de... Önemli olan her sonuçtan ileride size kazandırmanın yollarını gösterecek dersler çıkarmaktır. Unutmayın ki hayat denen öğretmen aldığınız her soluğun içine şifrelerini gizlemiştir. Yeter ki şifreleri fark etmesini, ders almasını bilin...
Sanatçı ve değerli öğretmen Candan Erçetin'in düşündüren en güzel şarkılarında biri olan "elbette"  hayatın içindeki parıltılara dikkat çeker:
"Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa
Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa
En derin yaralar kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana
Ben neden aynı kalayım söyleyin bana

Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım

Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım

İnanmadım asla inanamam
Her şeyin bir sonu olduğuna

Elbette bugün ağlıyorsam yarın güleceğim
Elbette önce çekip gidip sonra döneceğim"

Bakmadan Geçme