TÜRKİYE'NİN HAVASI!

                     
Değerli gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuksuz yargılanmaları kararı ile tahliyeleri Pazartesi Gününün en şık, en mutlandıran çok güzel haberiydi. 
Bu ülkenin insanının özgürce ve barış içinde yaşamasının en temel değerlerinden birinin bağımsız yargı ve gecikmesine izin verilmeden tecelli edecek adalet olduğuna inananlardan olduğumuz için televizyonda; Ahmet Şık ve Nedim Şener’in özgür kalma görüntülerini ayakta; sevinçle, alkışla izlerken gözlerimiz yaşarıyordu. Bu görüntüler Türkiye’nin karartılmak istenen ufkundaki kara bulutların kayıp gideceğinin müjdecisidir.
Cemreler tek tek düştü... Havaya, suya ve toprağa... Dileriz düşen cemreler baharın muştusunu da beraberinde taşırken; düşüncesinden, yalnızca düşüncesinden dolayı tutukevlerinde yatan ve sayıları hiç de azımsanmayacak aydınların tutsaklıklarının da berata dönüşmesine vesile olur.
Gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tahliyeleri sırasında Nedim Şener’e:
“Yarın ilk işin ne olacak?” Diye soran gazeteci arkadaşlarına yanıtı çok duygusal ve aynı zamanda insan olan her kesin yüreğinin orta yerine dokunan narin bir el gibiydi:
“Kızımı okulundan almaya gideceğim.”
Hepsi bu işte...
Çocuklarımız ve onların yarını tek kaygımız. Sadece bizim için değil tüm insanlık için somurt gerçek bu... Bugünden yarına sahip çıkmak!
Pazartesi duygularımızın böylesine depreşmesine yol açarken Salı günü farklı bir haberin sevimsiz haberiyle kapılarımızı çaldı.
Sivas davası zaman aşımı nedeniyle düşmüştü!
Onlarca insanın acımasıca yakıldığı ve sanıklarının serbest kalacağının haberiydi bu. Üstüne üstlük bu zaman aşımı kararına tepki gösteren Madımak katliamında kurban olanların ailelerinin tepkisine gaz bombası atılarak!
önül isterdi ki Sivas faciasının sanıklarını zaman aşımı sarmalında koruyacak karar için yalnızca muhalefet değil iktidarın da ön plana çıkması ve o kahreden sayfayı açanların yargılanması için gönül seferberliğinde bulunulmasıydı.
Unutmamalıyız ki hiçbir düşünce, kendisine benzemeyen bir başka düşünceyi taşıdığı için bertaraf etme hakkı vermez!
Geçtiğimiz günlerde Tunus ziyareti sırasında uçaktaki gazetecilerle söyleşen Cumhurbaşkanı Sayın Gül:
“Rövanşizm her zaman kötüdür.”Derken ince mesajlar veriyordu. Yani diyordu ki;
“ Sen yaptın, ben de sana yapacağım kötüdür.”
Bugünü geçmişten gelen yoğun öfke ve kin ile bileyerek keskin bir baltaya dönüştürüp, yarının boynuna vurmak affedilemez hata ve suç olur. Kuşaklar arası giderilmeyecek kin dağlarının yaratılmasına, intikamla yoğrulmuş kan davalarına zemin hazırlanılmış olunur.
Türkiye’nin havası şu sıralar alengirli... Bir açıp bir kapayan, bir ısıtıp bir soğutan serseri bahar havası gibi...
Gönüllere sevi tohumu saçmak, hoşgörüyü restleşmelerin üzerinde tutmak gerek. İnsanlık; rüzgâr ekip, fırtına biçenlerin akıbetine çok tanık oldu. Kibrin kaftanını üzerinden çıkarıp atmak istemeyenler; Sayın Gül’ün, gazeteci yazar Ruşen Çakır’a söylediği; 
“Rövanşizm her zaman kötüdür.” Sözünü Mehmet Akif Ersoy’ün Küfe şiirini okuyarak düşünmelidir. Zira halkın sırtındaki hayatın ağır küfesi her gün biraz daha ağırlaşmaktadır. Ustalık da bu yükten halkın omuzlarını kurtarmaktır.

Bakmadan Geçme