Şizofreni Hakkında Mitler

MİT: Şizofreni kişilik bölünmesi veya çok kişilikli bozukluktur.
GERÇEK: Şizofreni çoğu zaman kişilik bölünmesiyle karıştırılır. Bunlar aynı şey değildir. Karışıklık 'Şizofreni' sözcüğünün Yunanca '' akıl bölünmesi" anlamına gelmesinden kaynaklanır. Bireyin düşünme ve hissetme süreçlerinin parçalanması veya bölümlenmesi bir bozukluktur, ama insanın iki ayrı kişiliğe ayrışması anlamına gelmez. '' şizofren'' sözcüğünün halk içindeki kullanımı çelişik niteliklerin bir karışımıdır ve doğru psikiyatrik kullanımından bütünüyle farklıdır.
MİT: şizofreni hastaları asla iyileşemez.
GERÇEK: Bazı şizofreni hastaları tamamen iyileşebilir, bütün psikotik belirtiler kaybolur ve hastalıktan önceki fonksiyonlara kavuşurlar. Kimileri ise bazı belirtiler göstermeye devam etmekle birlikte tatminkar ve üretken bir yaşam sürebilir, toplum içinde bağımsız olarak var olabilirler. Şizofreni hastalarının yaklaşık üçte biri ise anlamlı bir iyileşme göstermekte ve bir kuruma yatırılmaları gerekebilmektedir.
MİT: Şizofreni bulaşıcıdır.
GERÇEK: Bulaşma korkusu şizofreni hastalarından uzaklaşmaya neden olur. Bulaşma korkusu aile üyeleri, akıl sağlığı görevlileri ve tedavi merkezlerinin de damgalanmasından sebep olur. İnsanların şizofreniden kurtulmayacakları yanlış görüşü umutsuzluğa ve çıkmaza yol açar. Hasta olan yakınlarının terk edilmesi söz konusu olabilir. Şizofreninin gelişimi çok önemli farklılıklar arzedebilir. Kimi kişiler hafta veya aylarla ölçülen hastalık devreleri yaşarlar, bu devreler arasında belirtiler tamamen kaybolur. Bazı hastalarda belirtilerin dalgalandığı ve süreklilik taşıdığı ama yoğunluğun azalabildiği bir seyir görülebilir.
MİT: Şizofreni hastaları kuruma yatırılmalıdırlar.
GERÇEK:  Yakın dönemin araştırılmaları, şizofreni hastaları için psikiyatri hastanesinde sürekli bakım altında olmayı içeren ve topluluk içinde yaşamın desteklenmesi gibi yaratıcı seçeneklere uzanan bir dizi olasılık olduğunu göstermektedir.
MİT: Şizofreni hastaları kendi tedavilerinde ilişkin kararları kendileri alamazlar.
GERÇEK: Çoğu şizofreni hastası kendi tedavilerine ilişkin karar alma sürecinde katılım açısından hem istekli hem de yeteneklidir. Hastalığın başlangıcında veya nüks dönemlerinde kişilerin karar almaya ilişkili zorlukları olabilir. Bir kişinin karar alma yeterliliği hastalık sürecinde değişim gösterebilir. Araştırmalar hasta ve ailesinin karara dahil edilmelerinin sonucu olumlu etkilendiği ve tedavi planının hasta tarafından kabul edilme olasılığı yükselttiğini göstermektedir. Şizofreni hastaları ve ailelerinin de tedavi hizmetlerinin planlanmasında ve sağlık personelinin eğitiminde önemli rolleri vardır.
MİT: Şizofreni hastaları genellikle şiddete başvurur.
GERÇEK: Akıl hastalıkları ile şiddet çoğu zaman birbiriyle bağlantılı olarak düşünülür. Medyanın sansasyonel haber verme yöntemi hastaların damgalanmasını artırmaktır. Televizyon ve sinemada çizilen deli katil portreleri ayıplanmayı gerektirmektedir. Bir diğer faktör ''psikotik'' ve '' psikopat'' gibi psikiyatri terimlerinin yaygın yanlış kullanımıdır. Akıl hastasının neden olduğu şiddet hakkındaki basmakalıp fikirler halkta korku yaratmakta ve hasta toplumdan dışlanmaktadır. Akıl hastaları genelde aynı popülasyon içindeki sağlıklı insanlardan daha az tehlikelidir. Şizofreni hastalarında şiddet içeren suç oranı biraz daha fazladır. Ama bu tür eylemler uygun tedavi görmeyenler tarafından yapılmaktadır. Aslında şizofreni hastaları başkalarından ziyade kendi kendilerine yönelik şiddet eğilimi taşırlar. Şizofreni hastalarının % 40-50 'si intihar denemesinde bulunur, % 10 'u başarıya ulaşır.Şiddet hakkındaki basma kalıp yaklaşımlara ilişkin aşağıdaki iki nokta akılda tutulmalıdır:
1. Tedavi şiddet riskini oldukça azaltır.
2. Şizofreni hastalarının toplumdaki suç oranına katkıları düşüktür.
MİT: Şizofreni hastalarının çoğu çalışamaz.
GERÇEK: Şizofreni hastaları, hastalık belirtileri var olsa bile çalışabilir. Araştırmalar önemli akıl hastalıkları geçiren kişilerin çalışmaları halinde daha iyiye gittikleri göstermektedir.  Bir işte çalışmak ile kişinin hastalığının ciddiyeti arasında kesin bir bağ bulunmamaktadır. İngiltere ve Amerika'da yürütülen araştırmalar şizofreni hastalarının herhangi bir işte çalışanları halinde hastane dışında yaşamayı tercih ettiklerini göstermektedirler. Birçok şizofreni hastası tam zamanlı işlerde çalışabilecek durumdadır, kimileri için ise yarı zamanlı veya gönüllü çalışma tercih edilmelidir. İş rehabilitasyonun parçasıdır. Kişinin kendine güvenini arttırır, topluma yeniden bağlar ve zamanını dolduracak anlamlı bir yol sunar.
MİT : Hapishane şizofreni hastaları için uygun bir yerdir.
GERÇEK: Hapishaneler psikiyatrik hizmetler için uygun olmayan mekanlardır. Akıl hastası mahkumlar tedavi görmez veya çok az tedavi görebilir. Dahası bu kişiler '' çifte cezaya '' tabidir. Eğer genel hapishane nüfusuna dahil edilirlerse, anormal davranışları diğer mahkumlar tarafından istismar edilmelerine yol açacaktır. Koruma amacıyla ayrı tutulduklarında ise her tür toplumsal temas olanağını yitirecekler ve hastalık belirtileri kaçınılmaz biçimde kötü ye gidecektir.
ŞİZOFRENİ İLE OKULDA VE İŞTE VE İLİŞKİLERDE YÜZLEŞMEK
Bugün okula, işe giden çocukları ve eşleri olan birçok kişiye şizofreni tanısı konulmaktadır. 1194 Nobel Matematik Ödüllü sahibi, John Nash, otuz yıl şizofreni ile yaşamıştır. Destekleyici bir çevre ve uygun ilaçlar, tedavi ve teşvik sunarak şizofreni tanısı konmuş insanların toplumumuzun üretken üyeleri olmasını sağlayabiliriz. Ancak şizofreni hastaların televizyonda, filmlerde ve diğer medya araçlarında yanlış tanıtımı, bu insanlara vurulan damganın devam etmesine neden olmakta ve ayrımcılığı körüklemektedir. Bir hastanın söylediği gibi,'' bacağınız kırılıp hastaneye giderseniz insanlar size çiçek yollayıp ziyaretinize gelir. Akıl hastalığı yüzünden hastaneye giderseniz çiçek yollamazlar çiçekte yollamazlar.

Bakmadan Geçme