ELEK!

Yeni eskiyi ekarte eder... Dirense de eski, doğa yasanın kanunu elemektir...
En çok neye yanarım bilir misiniz?
Birincisi eşit olamayan ama adı teke tek dövüş diye konulmuş rekabet çarpıklığına...
İkincisi de sömürülen ama hep acımasızca sömürülen gençliğe.
Üniversite sınavı hafta sonunda...
İşte tam bu sırada gündemin efendileri yeni bir sakız daha attılar orta yere:
"Üniversiteye sınavsız girilsin!"
Bu öyle bir sakız ki çiğne çiğne tadını alamazsın, çek çek her yana uzatabilirsin. Elastik... Ve tam bir gündem giyotini!
İlköğretim okulları sekiz yıla çıkarıldığında iki tehdit vardı...
Birincisi, çocuklar ve ergenler için mekân yani okulların fiziki koşullarının gözden kaçırılmasıydı. Hal böyle olunca da okulların rehberlik birimleri öğrenciler arasındaki sorunlara yetişemez oldu. Minikler ve büyükler iç içe, sorunlarla sarmaş dolaş eğitim görmeye başladı. Okulunda yarım gün yani sabahtan, öğleye kadar ilköğretim birinci kademe(1.2.3.4.5.sınıflar); öğleden, akşama kadar da 2.kademe(6.7.8. sınıflar) için eğitim planlayanlar ise sorunları aşmaya çalıştılar.
İkincisi, sınıfta kalmak artık tarihe karıştı... Bir öğretmen yetersiz öğrencisi için sınıfta bırakacağını düşündüğü an çeşitli aşamaları devreye koyacaktı. Aile durumu, çocuğun özel sorunları irdelenecekti. Bu uzun yol çoğu öğretmen için angarya gibi düşünüldü ve okul idarelerinin de sınıfta kalan öğrencilerden yığılma olmasın düşüncesiyle sınıf geçme seçeneği daha uygun yol olarak görüldü. Ve bu kaçış yolu da eğitilen insanın nitelik olarak değer kaybetmesine neden oldu.
Dedim ya, üniversitelere sınavsız girilsin önerisi her taraftan çekilip uzatılacak lastik gibi bir konu.
Ve o hep bilindik değer yargıları yine kendini hissettirdi:
"Eğitimde fırsat eşitliği yok!"
"Devlet ve özel okullardaki eğitim farklı. Özel okullarda daha yetkin öğretmen kadrosu var ve sınıflarda öğrenci sayısı yirminin üzerinde değil. Oysa devlet okullarında sınıfların çoğunluğu kırk öğrencili yahut daha fazlası."
"Bu ülkenin ne yazık ki Doğusu ve Batısı hala var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile diğer bölgeler arasında eğitimde eşitlik yok."
"Öğrenciler arasında ekonomik ve sosyal eşitlik mevcut değil. Dershaneye giden, özel öğretmenden destek eğitimi alanla bunlardan yoksun olanlar var."
Ancak tüm bu gerekçeler nitelikli eğitim arayışını gölgelememelidir.
Hayatın her alanı içindeki filtreleme, elekten geçirme eğitimde de uygulanmalıdır. Çalışmak, yetenek, çalışkanlık, tembellik hak ettiği değeri görmelidir.
Asıl sorun çözücülük eğitim ortamlarını çağdaşlaştırmak, öğretmen kalitesini yükseltmek olmalıdır. Okullarda hala kırklı öğrencilerin olduğu sınıflardaki sayıyı ideal sayıya çekmek, devlet okullarındaki verilen eğitimi dershanelere muhtaç etmemek gerekmektedir.
Yazımın ilk satırlarında doğa yasanın elek görevi yaptığından söz etmiştim.
Rüzgâr ve fırtınada dallardaki güçsüz meyveler tek tek dökülür. Doğal şartlara direnenler ise dallarda kalır.
Çağdaş eğitim de öyledir. Eğitim yöntemlerinde iyi yetişenler başarabildikleri alanlara yükselir. Geride kalanlar ise yeteneklerine göre ayrıştırılır. Ayrıştırılanlar da hayatın paylaşım alanlarında eğitilmeye devam edilir. Çocukları için hedef olarak mühendisliği, doktorluğu, mimarlığı koyanlar çok iyi bilmelidirler ki bahçıvan olmayı yeğleyen bir evlat mutlu bir birey olurken, sırf ailesinin seçeneğidir diye zoraki mühendis olan bir bireyse mutsuz olur.
Bir çınar ağacı sadece karşıdan bakıldığı için güzel değildir. Dalları, yaprakları, gövdesi, gövdesini saran kabuğu ile güzeldir. Bunlardan birisi olmazsa zaten güzel dediğimiz o bütün olmaz...
Son günlerde eğitimimizle ilgili fırtınalar koparılmaktadır.
Eğitim, eğitimcilerin alanıdır... Politikacıların yapacağı tek şey onların özgürce araştırabilecekleri, tartışabilecekleri ve en iyiyi bulabilecekleri ortamı yaratmaktır. Meclis aritmetiğine göre kalkan parmak sayıları ile eğitimi yönlendirmek, telafisi olanaksız kayıplara yol açar. Vebali büyüktür.
Ulusal savunma gibi, ulusal sağlık gibi eğitim de ulusal değerler üzerinde incelenmeli ve her dünya görüşündeki eğitim uzmanlarının ortak paydasında buluşulmalıdır.
Üniversitelerimize dönersek... Her yıl üniversitelerimizin olduğu kentlerimizde stadyumlar dolusu gençlerimiz görkemli törenlerle mezun oluyor. Ve diplomalı binlerce gencimiz hayatın gerçek yüzüyle tanışıyor. Politikacılarımız eğitimde derin yaralar açacak eğitim tartışmalarına girme yerini eğitimcilere bırakarak, mezun olan geçlerimize üretim ilişkilerinde; iş, aş ve ekmek için çözüm bulmalıdır. Gençlerimizi sorunlar eleğinde tek başına bırakmamalıdır. Şu an çalışan ancak emekliliği gelen çalışanlara daha iyi bir emeklilik ortamı sağlanıldığında görev bayrağını gençlere devretmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bunun adı yeni ve taze kandır. Akılcı bir planlamayla bu yöntem toplumsal değişime ivme kazandırmakta gecikmeyecektir.
"Sen öyle yaptın, ben böyle yapacağım!" Rövanşizmiyle hareket etmek, daha güzel günlere erişmenin yollarını tıkamaktan başka bir işe yaramaz. Fikirler çarpışmalı doğru ortaya çıkarılmalıdır.

Bakmadan Geçme