Davutoğlu akortsuzluk yapmadı ki...

Denizde yüzdürdüğü tekneyi zamanında kalafata al/a/mayan kaptan ya da reis bir süre sonra bunun sıkıntısını beklemedik bir zamanda yaşar. O bakımdan denizciler bir barometre gibi hava raporu tahmini yapabilirler yeri/zamanı gelince...

Bunun tanığı olmuş bir kişi olarak Rahmetli babamın denizcilikten gelen bu öngörüsüne çok kez tanık oldum.

 Bu konuda bir başka öğretisi de; denizde fırtınaya/dalgalara kafa tutacak teknelerin bakımı ve tayfaları üzerineydi.

 Tabii ki bu önsezi ve deneyimleri durduk yerde edinmemişti Rahmetli...

 Mevsim rüzgarlarının gününü biliyordu. Denizde yaşanacak fırtınaların büyüklüğünü- küçüklüğünü ezberlemişti adeta...

 Bulutların hareketlerinden yağmurun yağacağını, fırtınanın kopacağını seziyordu.

 Bir de teknenin kalafat zamanının geldiğini... Böyle durumlarda hiç zaman kaybetmez tekneyi hemen kumsala çeker, kalafat ustalarını çağırırdı. Teknenin iskeletini oluşturan tahtaların aralıklarını ziftli üstüpülerlerle kapatırdı. Sonra da biri astar, iki kat yağlıboya ile boya işini tamamlatırdı.

 Bu işler tarih olmuş şimdi... Kalafat yapan yok, ustasını arayan da...

 Arasanız da bulamazsınız, kolay-kolay...

 Şimdilerde büyük-küçük tekneler fiberglas... Ya da sac/metal...

 Tekneyi kalafat ettiniz, boyattınız... İş bitti mi?

 Hayır... Karada duran teknenin ne önemi olur ki... Yüzdürüp ulaşımda kullanmak gerek.

 Bunun için de kaptan/reis ve diğer tayfalar gerekli...

 Tekneniz çok büyükse; o zaman kaptan/reis seçimi/tercihi her armatörün üzerinde önemle durduğu bir konudur ayrıca...

 Kaptanlar denizleri avucunun içi gibi bilmeli... Huyunu da, fırtınasını da...

XXX

 Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) böyle bir süreç yaşıyor. Ancak, "görev değişimi" olarak değerlendirilen son manzaranın perde arkasındaki gelişmeleri herkes merak ediyor.

 Herkes merak ededursun, "görünen tablo"nun detayları/ayrıntılarını da görmek/bilmek gerekir böylesi durumlarda...

 Partinin Erdoğan döneminden gelen "tek seslilik" akortunun sürmesi elbette arzulanan bir durumdu. Ama böyle olmadı. Erdoğan "seçilmiş" olmanın rahatlığıyla partiyi de kontrol ve koordine eder olması durumu vardı ortada... Nitekim, "Başkan-Başbakan" ikileminin yönetimde akortsuz sesler yaratması Davutoğlu'nun boynundaki davulu bırakmasına neden oldu görünürde...

 "Tek seçicilik" ve onun sonucu "tek seslilik" yeniden sürdürülecek böylece... Ama...

 AKP'nin gelecekte hangi denizlere açılacağı, hangi limanlara uğrayacağını tahmin etmek epey zor.

 Ayrıca, geleceğin fırtınalarını seçebilecek/görecek yeni bir reise de ihtiyaç var bu arada... Yeni reis ses uyumunda kusursuz olabilme adına suskunluğu tercih edecekse sorun yaşanmayacak.

 Ama herkesin ağzı var biliyorsunuz.

 Oysa, Davutoğlu pek de ses akortunu -bariz şekilde- bozmuyordu.

Bakmadan Geçme