İŞİNİN ERBABI: Şefik KAPTANER (Esnaf)

“ Esnaflığın canlı tarihi”

RÖPORTAJ İkram KALİ

Eğitim alarak marangoz olarak esnaflığa başlayan Şefik Kaptaner iş hayatında daldan dala konmaktan korkmadan, ticaretin cesaret olduğu sözünü başarıyla kanıtlayan örneklerdendir. Esnaflık alanında ideali doğrultusunda çalışarak yenilikte sınır tanımayan Şefik Kaptaner kendi yaş grubunda Van’ın hayatta olan son nesil esnaflarından biridir. Nüktedan Kaptaner’in esnaflık geçmişi ilginç ayrıntılar içeriyor. Şefik Usta esnaflık hikâyesini özetlerken duygulanıyor, heyecanlanıyor, gülümsüyor.

 

Kendinizi tanıtır mısınız?

1930 Van doğumlu Refik oğlu, Şefik Kaptaner’im. 10 çocuk sahibiyim. Torunlarımın sayısını bildiğim halde bilmiyorum diyorum. Çünkü söylersem bereketi kaçar diye düşünüyorum. Vanlıyım Van’ın aşığıyım.

Esnaflığa nasıl başladınız?

Babam manifaturacıydı. İş hayatıma babamın manifatura dükkânında çalışarak başladım.  Manifaturacılık, otelcilik, marangozluk, kerestecilik,  kireççilik işleri yaptım. Benim esnaf arkadaşlarımdan Cahit Selçuk, Canan Kuba hayatta. Diğerleri vefat etti.

Sonra?

1949- 50 senesi Erkek Sanat Okulu mezunuyum. Okul müdürümüz Vasfi Levendoğlu’ydu. Ben mezun olduktan sonra bir tezgah açmaya niyetim vardı. Aynı okuldan mezun olan arkadaşım Alattin Kurtbeyoğlu’nu gördüm. Bakkal açmıştı. Bende babamın manifatura dükkanında oturuyordum. Alattin’ne dedim ki sen bakkal, ben manifaturacı oturacaksak sanat okuluna niye gittik. Bu mesleği niye öğrendik. O da bana katıldı. Daha sonra Vasfi Levendoğlu’nun yanına gittik. Onun kendisine ait olan marangoz atölyesini gezdik. Bu atölye Büyük Cami’nin önündeydi.  Vasfi Bey’in yanına gittim müdürüm sende bir tezgah fazlaymış, onu satacaksan bize verir misin dedim. O da dedi ne yapacaksınız? Ben de dedim müdür bey bizi niye okuttunuz niye mezun ettiniz? O da dedi onu demek istemiyorum. Alın size tezgah, gelin çalışın. Ben de dedim çalışırım ama işçi olarak çalışmam. İşimin patronu olarak çalışmak istiyorum. O da dedi bu nasıl olacak. Ben de dedim ki tezgahlara bir kıymet koy. Çalışalım kazanalım. Tezgahların parasını verelim.  Tezgahlarda her ikimize olsun. Düşündü yarın cevap vereceğim dedi. Onun da ortakları vardı. Bunlara sorduktan sonra kabul etti.

 Genç yaşta okul müdürünüzle pazarlık yapıyorsunuz?

Allah rahmet etsin Vasfi Bey çok münevver bir büyüğümüzdü. Çalışanı, ahlaklı insanı severdi. Müdür Bey tezgahlar 70 bin lira dedi. Dedim ki Van’ımı satıyorsun? Van o zaman 70 bin lira etmez. (O zamanlar bin liraya 10 bin metrekare yer alırdın. Çünkü toprak çok, nüfus azdı. ) Başkaları 70 bin lira verdi vermedim dedi. Ben de dedim ki sen ona tezgah satıyordun biz ise sana ortak oluyoruz. Kazancımızı paylaşacağız. 60 bin lira verelim dedim. Kabul etti. İkinci işim marangozluk oldu.

 Vasfi Levendoğlu’na ortak oldunuz?

Evet. Başladık çalışmaya. Çok güzel kapı pencere, mobilya işi yapıyorduk. Gecenin 12’sine kadar çalışırdık. Genç olduğumuz için yorgunluk nedir bilmiyorduk. 3-4 ay yoğun bir şekilde çalıştık. Bazen eve bile gitmek istemezdim. Yongaların üzerinde yatardım. Müdür Bey dedim 4 aydır çalışıyoruz acaba ne kazanmışız? 29 bin lira kazanmışız dedi. Çok sevinmiştim.  Babam ömrünü çalışmakla geçirdi, 70 yaşında rahmete gitti, çocuklarına 48 bin lira para bıraktı. Biz ise 4 ayda 29 bin lira kazanmıştık. Ancak Müdür Bey marangozluğu ve hangi işi tutacağını çok iyi bilirdi. Bu nedenle para kazanabilecek işler alırdı.  

 İşi büyütme gibi bir hedefiniz olmadı mı?

Ben ticarette çok cesurdum, çalışkandım. Ortağım Alaattin Kurtbeyoğlu’na dedim ki daha fazla kazanmak için atölyede atıl duran 2 tezgâhımızı satalım. Nasıl satarız dedi bu tezgahlar bizim değil. Ya dedim Vasfi Bey’den izin alacağım. Peki, neden satıyoruz dedi. Dedim işçilikten kazanıyoruz artık malzemeden de kazanacağız. Sattığımız tezgahların parasıyla Kars’a gidip kereste alacağız. Onları da burada satacağız. Böylece hem marangozluk, hem mobilya hem de kereste işi yapmış olacağız. Başkasının kapısına kereste için niye gidelim malzeme almaya. Onlar gelsin bizim kapımıza. Bana hak verdi. Müdür Bey geldi, hemen anlattım durumu. 80’lik hızar tezgahını satalım dedim. Benim yağımı benim başıma mı süreceksin? Dedim o yağ hayırlıysa hepimizin başına sürelim. Müdür Bey dedi ki satıp ne yapacaksın. Kırmızıtaşlar ve Abdülbari Akay ‘ın tezgahı karşısında el bağlayıp bir dilenci gibi kereste alıyoruz. Buna artık son vermeliyiz. Artık bizde kereste satacağız dükkânımızın önünde. Dinledi ortaklarına yine sordu. Ortakları bana inanıyor ve güveniyordu. Ortakları müdür beye demişler ki o çocuğun önüne geçme. Pencereye tezgahlar satılıktır yazısı astık ve 1 hafta sonra müşteri çıktı. Müdür beye söyledim alıcı çıktı. Alıcı bizden bir hafta mühlet istedi. Bir hafta sonra geldi. Kuralkanların dükkânında oturacağız orada pazarlık yapacağız dedi. Müdür beye anlattım dedi ki siz gidin. Ben kabul etmedim ısrar ettim. Müdür Beyi kendimizle beraber götürdük. Kuralkanlar’ın dükkânında alacak arkadaşın babası, dedesi oturmuştu. Rahmetli Hamit Kuralkan çay yerine şeker dağıttı. Pazarlık konusu açıldı. Ne kadara satıyorsunuz diye sordular? Dedim müdürümüz bilir. Müdür beyde dedi Şefik Usta bilir. Ben de hemen orada hesap yaptım. İki tezgahı biz 15 bine aldık. Siz bin lira kar verin. 16 bine sizin olsun. Size 500 lira kar veririm dedi.  Bende eline gittim ve hayırlı olsun dedim. Paramızı aldık. Geldik dükkânımıza. Müdür bey elini ovaladı. Şefik Usta 6 bin lira bana verin. İş Bankası’na borcum var. Dedim ki Müdür Bey sen dedin satıp yağını başımıza sürelim. Sattık yağı sadece senin başına mı sürelim. Güldü. Sonra 6 bin lira Vasfi Bey’e verdik. Elimizde 9 bin 500 lira kaldı. Hemen bu para ile Kars’a gidip 2 kamyon 4 köşe mal getirip kapımıza döktük. Üçüncü işim esnafın tüccarı oldum.

 Sermaye de arttı?

Sermayemiz olunca önce atölyenin yerini ortağımla satın aldık. Bir süre sonra da atölye arkasında bulunan kısımda 3 katlı 32 yataklı Doğan Oteli isminde otel açtık. Birkaç işi bir arada yürütüyoruz. 

 Bu arda ortaklık nasıl gidiyor?

Marangoz işinde kendim çalışıyordum. İşimizin hamalıydım. O büyük kütükleri tek başıma kaldırıyordum. Bir gün sigortadan görevliler geldi. Beni toz toprak içinde görünce patron olduğumu anlamadılar patronu sordular. Patronu ne yapacaklarını sordum. Dedi sigorta göstermelisin işçilerine. Dedim ben ve ortağım çalışıyoruz. Aslında gerçeği söylemedim. Çalışanımız vardı. Kaldıkları Trabzon Oteli’nden dükkanımızı gözetlediler. Ben yokken ortağıma bir kağıt imzalatmışlar ve bizi de iş kapsamına aldılar. Ağır yük kaldırırken bel fıtığına yakalandım. Doktora gittim. Ameliyat oldum. Sağlığıma kavuştum. Ama iş yapamıyordum. Ortağıma dedim ben ölseydim sen çocuklarımla büyük sıkıntı yaşardın. Yerin, sermayenin bölünmesi iyi olmazdı. Ben dedim sağken yerimizi bölelim belli olsun. Ama ortaklığa devam edelim. Kabul etti. Tapuları aldık yerleri belirledik. Ben sakat olduğum için çalışamıyordum. Ortağım dedi ayrılalım. Ben de kabul ettim. Onuruma dokunmuştu. Dedim ki ben sakatım sen sağlıklısın Sermayeyi de ayırdık. Dedim Oteli bana ver. Ben en azından orda oturabileyim. Kabul etti. Bir gece ben bir gece ortağım oteli beklerdi. Otelcilik pek hoşuma gitmedi.

Siirtli bir müşterimle sohbet ederken bu mesleğin hoşuma gitmediğini söyledim. Bana bir iş önerdi. Zonguldak Bartın’a git. Orada torba kireç al getir Van’da sat,  güzel para kazanırsın. Siirtli bir tanıdığının daha önce bunu yaptığını ve güzel para kazandığını söyledi.

 Yeni bir işe daha mı başlıyorsun?

Ben iş yapmayı seviyorum. Bu kez kireç işine girdim.  Elimde 170 bin lira vardı. Zonguldak’a gittim. Kireç fabrikası müdürü ile görüştüm. Van’a mal gönderebilir misiniz diye sordum. O da memnuniyetle cevap verdi. 165 bini verdim. Bu para karşılığında mal istedim.5 bin lirayı da yol parası ayırdım 1986 yılında emekli oldum. Emekli olduktan sonra çocuklar işin başına geçti. . Daha sonra rahata kavuştum.

 Van’da esnaflık nasıldı?

O zamanlar esnaflık kolaydı. Muhasebe yoktu. Defter kapatma Maliye’ye gitme yoktu. Maliyeden gelir senin vergin bu kadardır derlerdi. Bizde kabul ederdik. Yılsonunda gider vergimizi verirdik. Ne iş yaparsan yap böyleydi. O zamanlar insanlar da esnafta çok saygılı ve dürüsttü. En fakir insan bile sözünün sahibiydi. Söz senetti. Sebebine gelince Osmanlı neslinden gelen terbiye vardı. Helalin, haramın, hakkın ne olduğunu herkes çok iyi bilirdi.

 Esnaflar arasında dayanışma nasıldı?

 Çok güzel dayanışma vardı. Maddi manevi anlamda esnaflar bir birine destek olurdu. Garibanlar için yardım toplanırdı. Kimse bilmezdi kim ne verdiğini. Şakalar, latifeler, fıkralar anlatılırdı. Evlerde toplanır oturma gecesi yapılırdı. Fakirler mağdur edilmemek için evlerine çok gidilmezdi. Ama ayırım da yapılmazdı.  Evlerde oturuma gecelerinde önce çıralar ışığında,  sonra kısa bir süre mum ışığında oturduk. Daha sonra Rusya’dan teneke ile gaz geldi. Gaz gelince 5 mumluk gaz lambaları çıktı. 5 -7- 12 numaralı lamba kullandık.100 mumluk lüküs, 200 mumluk lüküs ışığında oturmaya başladık. En sonda da elektriğe kavuştuk.

 Esnafın tarifi nedir?

Esnaflıkta önce dürüst olacaksın, müşteriye karşı hoş görülü davranacaksın. İşine haramı, hileyi sokmayacaksın. 10 kuruş kazanmışsan 7 kuruşu ile geçineceksin 3 kuruşunu sermaye olarak artıracaksın. Ayağını yorganına göre uzatacaksın. Böylece birikim yapabilirsin.

 Bu meslek babadan oğula mı geçti?

 Ben artık yaşlandım. İşi oğlum Temel götürüyor. Temel’ede oğlu, yani torunum yardım ediyor. Babamdan öğrendiğim esnaflığı torunuma ulaştırdım hamdolsun.

 Geçen hayatınızda sizi en çok ne etkiledi?

1945 yılında babam beni amcama evlatlık vermişti. 15 yaşındaydım. Ekinlerin yeni biçim günüydü. Ekin getirmeye gittik tarlaya.  Tarla şimdiki İskele de bulunan Askeri Hastane’nin arkasındaki Kör Kehriz’in yanıydı. Tarlaya vardığımızda bir patlama sesi duyduk. Amcamla ekinleri arabaya yükledik. İpini bağlarken amcamın evinde çalışanı atın üzerinde yanımıza geldi. Beni çok sevmesine rağmen yanıma gelmedi. Amcama sessizce bir şeyler söyledi ve gitti. Ben de şaşırmıştım beni bu kadar seven birinin yanıma neden gelmemesine. Amcama ne dedi, neden yanıma gelmedi diye sordum. Dedi baban hastadır onun için geldi. Arabaya bindik gittik. Hastanenin (eski Devlet Hastanesi tek katlı kerpiç) önü mahşer gibi kalabalıktı. Babam ölmüş demek, ağlamaya başladım. Hatta beni tanıyan bazı vatandaşlar aralarında diyorlardı bu da Refik Bey’in oğlu. Ben artık inanmıştım babamın öldüğüne.  Eve gittim herkes ağlıyor, evde şivan vardı.  Bizim komşulardan 14 çocuk içlerinde ortaokul mezunları da var okumayan da. Benim kız kardeşimde 5-6 yaşlarındaydı. 14 tane çocuk topladıkları demirleri getirip satarlardı. Siirtli Mustafa Saydan’ın evinin (Saydan hamamının yeri o zaman hamam yoktu. Daha sonra yapıldı.)  kapısının önünde oturak taşı vardı. Eskiden Van evlerinin önünde ya oturak taşı ya da binek taşı olurdu. Binek taşları ata rahat binmek ve inmek içindi. Çocuklar buldukları demiri taşın üzerine örs şeklinde bırakmışlar. Taşın etrafında her birinin elinde bir demir örse vuruyorlar. Ses çıktıkça seviniyorlar, mutlu oluyorlar. O sıra büyük palama ile birinci halkada olan 7 çocuk orda ölüyor. Diğer 7 çocuk ta yaralanıyor. Ölenlerin içinde benim iki erkek kardeşim Ömer ve Hasan birde yaralıların içinde bacım Ayşe vardı.  Ömer 10, Hasan 6-7 yaşındaydı. Evimiz patlama yerine 40 metre yakındı (Sağlık Müdürlüğü’nün yeri) Annem patlama esnasında tandır evinde hamur yapıyormuş. Ona haber verilince hemen gelmiş. Evlatlarını parçalanmış, kan revan içinde öyle görünce aklını kaybetti ve ölene kadar öyle kaldı.(Gözyaşları yanaklarından süzülüyor) Van’da evlerde günlerce yas oldu. Şehre hüzün çöktü. Buna benzer şekilde bir birkaç patlama oldu. Hacı Recep’in oğlu askerliğini bitirmişti. Bahçesine ağaç dikecek. Orada bulduğu demir ile dikeceği ağaç yerini  bulduğu demiri yere çakarak deliyor delinen yere de ağaç dikiyordu. Bir kaç ağaç  yeri deldikten sonra patlama oldu oda bir ayağını kaybetti.  Bu bombalar 1915 Van işgali ve Ermeni çetelerinin isyanından kalmaydı.

 Unutmadığınız bir anınızı anlatır mısınız?

 Sene 1955’ti.  Babamın yanında manifaturacılık yaparken İstanbul’a gitmiştim mal almaya. Bir kısım malzeme aldım. Vanlı arkadaşlarım bana dediler ki biz akşam filan yere eğlenmeye gideceğiz. Ben de dedim ki bu para ile nasıl geleceğim. Elbise, kumaş, kadife gibi eşyalar satan Yahudi Yasef Bardavid’in dükkânından elbise almıştım. Gittim onun yanına 6 bin 500 lira paramı emanet verdim, dedim ki sabah alırım. O gece eğlenceye gideceğiz Sabah kalktık. Atatürk’ün evine Yunanistan’da Rumların saldırıldığı haberi üzerine İstanbul’da halk coşmuş olaylar başlamıştı.

 

6-7 Eylül olaylarının canlı tanıklarından birisiniz?

O gün İstanbul Sirkeci’deydim. Bir grup genç Sirkeci ve Beyoğlu’nda bulunan mağazalara zarar veriyordu, camlarını kırıyordu. Yürüyüş yapılıyordu. Para kasalarını tramvayların arkasına bağlıyorlardı. Kumaşları, eşyaları yerlere atmışlardı.  Ben izlerken dedim ki neden böyle yapıyorlar, yazıktır günahtır.  Biri ağzımı tuttu. Ne yapıyorsun genç dedi. Seni de öldürürler, bunların gözü dönmüş.  Gayrimüslim esnafa  zarar veriyorlardı.. Olaylar esnasında malları dükkânlardan dışarı fırlatıyorlardı. Sokağa fırlatılan mallardan biri de kalemdi. Yerlere serilen kalemlerden bir kalemi aldım ve yolun karşısına geçtim. Cebime koydum. Kısa bir süre sonra sonra düşündüm ya sen yağmalanan kaleme mi kaldın diyerek kalemi hemen yere attım.  Asker gelerek olaylara el koydu. Otele geri döndüm. Ancak yatamıyordum.  Kendi kendime dedim ki paramı verdiğim Yasef Bardavid’in dükkânına da mutlaka zarar vermişlerdir. Yasef ya derse sen bana para vermemişsin cevabı aklıma geldikçe endişeleniyordum. Sabah ezanı ile mağazaya bakmaya gittim. Orda bulunan askerlerden izin aldım. Dükkâna bulunduğu hanın kapısına bir şey olmadığını görünce rahatladım. Daha sonra Yasef’e geçmiş olsuna gittim. Yasaf’te, hoş geldin diyerek belgesiz, şahitsiz emanet verdiğim paramı verdi.  Önemli olan güven, insanlık sadakattır.

 

 

Bakmadan Geçme