Tarih Tasarımı

Bu hafta Lozan Anlaşmasının imzalanmasının 90. yılını ve II. Meşrutiyet'in ilanının 105. Yılını kutladık. Lozan Anlaşması bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyetinin bir anlamda tapu senedidir,Cumhuriyetin kuruluşunun  diğer taraf  devletler  tarafından kabulüdür.Lozan özetle böyle bir anlaşma iken Lozanın hala hezimet mi yoksa bir zafer mi olduğu tartışması bunca sene sonra  bile aklı başında görünen(!) insanlar tarafından hala yapılabilmektedir.Bunun sebeplerine inmek gerekir.
Avrupa kökenli  düşünsel  yapıda  dünya görüşü (weltanschauung)   denilen bizde ise Yahya Kemal'in o müthiş ''Süleymaniye' de  Bayram Sabahı''  şiirinde geçen  ''kendi gök kubbemiz'' dediği  bir yaşam alanımız ,bir hayat  görüşümüz ve felsefemiz  vardır.Geçmişi şimdiki olayları ve gelecek tasarımımızı bu görüşümüz çerçevesi içinde değerlendiririz.Bu sabit eksen etrafında olaylara bakar  ve anlamlandırmaya çalışırız.Yani kısacası gördüğümüz ve anlamlandırabildiğimiz  kadardır dünyamızın sınırları.
Tarihsel olaylar tek bir şekilde cereyan etmiştir fakat bizim tüm ve saf bilgiye ulaşmamız mümkün değildir.Bugünün olaylarını  bile kişisel görüşlerimiz çerçevesinde farklı değerlendirirken geçmiş olayların tahlili bu sebeple daha çetrefilli bir hal almaktadır.Bunlar aslında bilim felsefesinin konuları olmaktadır tam anlamıyla.
Fazla derine inmeden açıklamaya çalışalım.Biz bugünkü bakış açımızla tarihsel olayları değerlendirdikçe hep yanılacağız.Çeşitli örnekler verelim :
 Vakayi Hayriye(hayırlı mı hayırsız mı),31 Mart Vakası(ilerici mi darbeci mi),II. Meşrutiyet(taviz mi yoksa gönüllü mü),Ermeni Tehciri(soykırım ise kimlere karşı soykırım),Lozan(zafer veya  hezimet),Şeyh Sait  İsyanı(etnik mi dini mi veya hiçbiri) veya bunların hepsini  bir kenara koyup  daha yeni olan Taksim Gezi olaylarına bakalım :  bugün gerçekleşmiş olduğu halde her kesim bu olayları  farklı değerlendiriyor.Herkes işine geldiği şekilde yorum yapıp işin içinden çıkmaya çalışıyor.Her kesimin amacı kendi anlam dünyalarından taviz vermeden olayları bir kalıba sokmaktan başka bir şey olmuyor.
 Bu seçtiğim olayları tartışa tartışa bitiremiyoruz ve bunlar üzerine uzlaşamıyoruz. 3. Köprüye Cumhurbaşkanı ''biz Yavuz Sultan Selim  ismini verdik ,hayırlı olsun'' diyor ama şimdi  şunun   gündeme geldiğini görüyoruz ki : Köprünün adı gelen tepkiler üzerine Yavuz Sultan Selim değil de Yunus Emre  olabilirmiş.Bütün bunlar toplumu bir bütün halinde düşünememe yüzünden meydana gelen ve kafa karıştıran  örnekler malesef.
Atatürk'den bir örnek verelim.Bildiğimiz gibi Mustafa Kemal  doğal olarak yaşamının çeşitli dönemlerinde farklı ortamlarda ve ülkelerde bulundu.Bu farklı yerlere ait Atatürk fotoğrafları elimizde mevcut.Her bir fotoğraf insanların kafasında farklı bir Atatürk fikri uyandırmaktadır .Militan bir solcu için en güzel Atatürk fotoğrafı saçı sakalı birbirine karışmış Bingazi (bugünkü Libya)  fotoğrafıdır.Dindar biri Atatürk'ün Suriye'de savaşırken çektirdiği  yerel arap kıyafetli fotoğrafını  veya ilk Meclis açılışında dua edilirken çekilen fotoğrafı  beğenecektir.Olayları askeri açıdan bakmaya alışmış biri için en değerli  fotoğraf mareşal üniforması giymiş veya karlar üzerinde uzanmış bir Mustafa Kemal'dir.Laikçi kesim Atatürk'ün bir bayanla  vals yaparken çekilen fotoğrafını hatırlamaya çalışacaktır hep.
İşte bu çakışmalar  ve fikir çarpışmaları dünü bugünün bakış açısıyla değerlendirmenin yanlışlığı sebebiyle oluşuyor hep.Yeni çıkmaya başlayan muhafazakar bir tarih dergisi bildiğiniz her şey değişecek ,aslında size her şey yanlış öğretildi , biz size gerçeği sunacağız diyecek kadar  sanki bildiğimiz her şey yanlışmış ve bunu bir çırpıda değiştirebilecekmiş   gibi olayları  sunabilmektedir.
Toplumların  halkların  bir yaşam alanları vardır ve bunun üzerine kendilerine en anlamlı gelen  bir dünyayı  inşa etmeye çalışırlar. Fakat bu yaşam alanları diğer toplumların grupların  yaşam alanları ile çakıştığında  toplumsal olaylar , çekişmeler ve  çatışmalar yaşanır.Bugünün Türkiyesinde kendi yaşam alanımızı oluştururken ne kadar çok diğer yaşam alanlarına saygı gösterirsek o kadar çatışmadan uzak bir hayat yaşayacağımız da muhakkaktır. Daha dün bir ilahiyatçı konuk  devlet televizyonunda hamile bayanların sokakta gezmesini  bağırıp çağırarak  terbiyesizlik olarak nitelendirebilmektedir. Sokağı  babasının malı olarak görebilmektedir.İşte bu zihniyet toplumu böler; halka dini anlatacağım derken halkı dinden soğutur.Görüşünü söylemek başkadır ,diğer insanları rencide etmek çok başkadır.
Yazımın başlığını tarih kronolijisti  Colingwood'un eserinin adından  aldım.Heredot'tan bugüne tarih fikrinin nasıl oluştuğunu ve yüzyıllar boyunca hangi evrelerden ve hangi tarihçilerin elinden geçerek modern tarih düşüncesinin nasıl oluştuğunu anlatmaya çalışmıştır ve ortaya bir tarih anlatımı metodolojisi sürmüştür.Sonuç olarak herşeyi bilme imkanımız yoksa  bile  sabit bir fikre saplanmadan olayları o günün gözüyle anlamaya çalışmak bizi bir sürü yanlıştan kurtaracaktır.Birçok ön kabullenmelerimizi ve psikolojik tabuları  ve sınırları yıkma pahasına.

Bakmadan Geçme