Kimmiş diktatör?

                                
Gerçek bir lider etrafına toplanan yol arkadaşlarından şunları istemelidir.
Birincisi erdemli olmaları…
İkincisi tarihi iyi bilmeleri…
Bakınız bir öykü anlatacağım. Dr. Reşit Galip'in öyküsünü…
Hani Atatürk için diktatör diyenler var ya! Onların bu öyküyü çok iyi bilmelerini dileyerek anlatacağım.
Rodoslu Dr. Reşit Galip'in gerçek öyküsü Atatürk'ü tanımasıyla başlar. Atatürk'ün değerini anlayıp, vazgeçemediği değerli bir isimdir. Reşit Galip.
Tarih onu Rodos'tan Türkiye'ye bir sandalla kaçıp gelmesiyle yazmaya başlar. İzmir'e yerleşir. Okur… İstanbul'da tıp mezunu olur. Adının önüne Dr. Unvanı kondurur.
Birinci Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde görev alır. Günün birinde Mustafa Kemal Atatürk ile karşılaştıklarında ona "Sizin gerçek değeriniz kendinizi bir milletin ferdi olarak görmenizdir. Millet sizi bu yönünüzle seviyor. Büyüklüğünüz oradan geliyor paşam."Der.
Birilerinin takla atıp, yalakalık yaptığı bir sırada milletinin gözbebeği olan Atatürk'e "Milletin bir ferdisin, o kadar." Deme cesareti gösteren genç doktorun bu cesur çıkışı herkesin dikkatini çeker.  Ve en çok da Atatürk'ün…
Halk evlerinde, Türk ocaklarında çalışan genç doktoru bir gün Atatürk ünlü sofra söyleşilerinden birine çağırır. Dr. Reşit Galip konuşmalarında ezilip büzülmeye, kıvırtmaya, yağcılığa asla izin vermez. Düşünceleri söyleşi ortamında bulunanların tadını kaçırmış olsa bile kendi doğrularını söylemekten korkmaz.
1931 sonbaharında bir söyleşi sofrasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet bir yakınmada bulunur, öğretmen yetiştiren mekteplerde kız öğrencilerin kıyafetlerinin açıklığından rahatsız olduğunu söyler.
Esat Mehmet kızların kısa etek, kısa kollu gömlek, kısa çorap giymelerini bir genelge yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyler.
Masadakilerden ses çıkmazken Dr. Reşit Galip bu öneriye karşı çıkar ve eleştirir. Böyle bir kararın devrim ilkelerine ters düşeceğini ve kadınlara verilen hakların geri alınmasına neden olacağını söyler.
Atatürk iki konuğunun tartışmalarına son vermek ister. Ama Dr. Reşit Galip direnir ve sözlerine; "Affedin paşam ama devrimlerin getirisinin bu şekilde yok edilmesi ve bu sofrada bunların hem de sizin huzurunuzda konuşulması küstahlıktır. Devrimlerden geri adım atmazsınız. Bu devrimleri zedeler." Diye devam eder.
Dr. Reşit Galip'in ısrarla Milli Eğitim Bakanına karşı çıkmasının nedeni vardı. Bu nedeni de o yıllarda devlet tiyatroları tiyatro eserlerinde rol alacak kadınların giyim kuşamları nedeniyle oyunlarda rol alması için kadın oyuncu bulamıyordu. Bunları da anlatan Reşit Galip sözlerine "Bu kokuşmuş kafalarla devlet yönetilemez. Bu bir zihniyet meselesidir." Diye devam ederken Atatürk sinirlenir ve Dr. Galip'i "Sözlerinizde müsamahalı ve ölçülü olunuz!" diye kaşlarını çatarak uyarır.
Ancak Dr. Reşit Galip sözlerine Milli Eğitim Bakanına bakarak sert biçimde devam eder: "Yaşlanmış, yenilikleri fark edemeyen bu gibi insanlara Milli Eğitim emanet edilemez. Mecliste bunca genç ve idealist bakanlık yapacak kabiliyette insan varken böyle yaşlılara Bakanlık vermek hatadır." Diyerek çıkışını sürdürmeye devam ederken Atatürk müşvik bir sesle: "Esat Bey yetenekli ve aynı zamanda davamıza inanmış değerli bir arkadaşımızdır. Sizce beni de okutmuş bir hoca olarak bir değer taşımıyor mudur?" Diye yatıştırmaya çalışır. Son noktayı Dr. Reşit Galip: "Kusura bakmayın paşam. Taşıyamıyor. Sizin gibi bir devrimci çıkarmış ama kim bilir ne kadar da tutucu insan çıkarmıştır. Sizi de eleştiriyorum." Diye koymaya çalışırken, sabrı taşan Atatürk:"Sizin hocama ve Milli Eğitim Bakanıma bu denli saygısız davranmanıza müsaade edemem." Diye öfkelenir. Dr. Reşit Galip: "Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum. Sizde aynı hatayı yaparsanız sizi de eleştiririm." Demekten çekinmez ve ilk kez Atatürk kendi sofrasında böylesine acımasız bir eleştiriyle karşılaşır.
Atatürk:
"Hayli geç oldu. Buyurun istirahat edin."Diyerek nazikçe Reşit Galip'i sofradan kovar.
Dr. Reşit Galip son çıkışını yapar:
"Burası milletin sofrasıdır. Burada milletin işlerini konuşuyoruz. Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır!" Der.
Atatürk, bu cesur kararlı ve inançlı genç adama bakıp sonrada yanındakilere dönerek:
"O halde sen kal, biz kalkalım. " Diyerek heyetiyle kalkıp çıkar. Sofrada bir başına kalan Dr. Reşit Galip'tir.
O gece Dolmabahçe Sarayında bir koltuğa kıvrılarak uyur.
Cebinde beş kuruşu yoktur. Sabah Atatürk yardımcılarına onu sorar. Bütün bir gece orada kaldığını, Ankara'ya gidecek parası olmadığını ve kendisine 25 lira borç verildiğini söylerler.
Atatürk cebinde 25 lirası olmayan ama karakterinden ve düşüncelerinden ödün vermeyen genç doktoru saygıyla anar. Onu devrimlere sahip çıkan cesur bir aydın olarak etrafındakilere anlatır.
Ve bir gün onu söyleşi sofralarından birine davet ederek Milli Eğitim bakanı Esat Mehmet ile yan yana oturtur ve Milli Eğitim Bakanlığını kendisine verdiğini söyler.
Dr. Reşit Galip 13 ay Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapar. Etrafındakiler kim olursa olsun yanlışlarıyla eleştirir. Derler ki Doktor cebinde her daim istifa dilekçesi taşırmış. Olur ya PAŞA'SI kızar söverse hemen istifa dilekçesini çıkarıp kendisine "DOKTOR" diyen Atatürk'e sunacakmış.
Atatürk'e diktatör demeye devam edenlere işte bir Dr. Reşit Galip öyküsü. O'nu hala yanlış değerlendirenlere sekiz sütuna manşet olsun ve okusunlar diye bir kez daha yazıyorum.

Bakmadan Geçme