Bu kafa nasıl kafa?

Şahbettin Uluat yazdı...

İsveç, dünyanın refah düzeyi en yüksek ülkelerinden biri. Milli geliri, kültür düzeyi yüksek olarak bilinen bir ülke.

O ülkede elinde yakmak üzere inanmadığı bir dinin kutsal kitabı ile ortaya çıkmış bir adam. İsveç ve Danimarka vatandaşı, aşırı sağcı siyasetçi Rasmus Paludan.

Önce Kuran’ı Kerim’i yakma mitingleri düzenlemeye çalışıyor ve ama bu fikrini gerçekleştiremeyince daha bireysel bir eylem için ülkesini yöneten ilgili ve yetkililerden izin istiyor. O ilgili ve yetkililer de dünyadaki Müslüman nüfusu oluşturan bir milyar üç yüz milyon insanın bundan rahatsız olacağını düşünmeden ya da buna aldırmadan o izni veriyorlar. İzin vermekle de yetinmiyor bir de ne olur ne olmaz, eylemini güvenlik içinde gerçekleştirsin diye çok sayıda polisi görevlendiriyorlar.

Bir insan böyle bir eylemi niçin yapar? İlk soru bu.

Birinci yanıt, “yapar çünkü adamın aklından zoru vardır. Çarpık bir kişiliği vardır. İlle kendini göstermek dikkat çekmek istiyordur” olabilir. Bu durumda eylem sonrası doğal bir şekilde dikkatleri üzerine çektiği için o sorunlu halleri ister istemez gündeme gelir, basına yansır, yazılır çizilir.

Öyle bir şey olmadı.

İkinci ve daha vahim bir yanıt da şu olabilir. “Adam sözde siyasetçi ya, ille de Müslümanların kutsal kitabını yakacak. Yakacak ki, oradan hâsıl olacak yangının ışığında seçmeninin dikkatini çekecek, takdirini kazanacak.”

Eğer böyle ise olayın basit, yıkıcı bir kıvılcım olarak açıklanması mümkün değildir. Daha büyük çerçeveden incelemeyi gerektirir. Eylemcinin bulunduğu siyasal çevrede kendisi gibi düşünen çok sayıda kimsenin bulunduğu anlamına gelir ve durumun çok daha vahim olduğuna işaret eder. Eylemcinin seçmenleri içinde kendisi gibi nefret duygusuyla yaşayan başka kimselerin de bulunduğunu gösterir. Hatta daha da vahimi kendisine o izni verenler arasında da aynı duyguyu paylaşanların bulunabileceğine dair bir olasılığı da akla getirir.

Böylesi hain bir eylemi tetikleyecek başka nedenler de olabilir mi? Elbette olabilir. Ancak benim aklıma ilk gelenler bunlar.

Konu ile ilgili bir başka vahim şey de aynı eylemin bir benzerinin Hollanda’da ortaya çıkmasıdır.

Bu ikinci eylemle cehalet kaynaklı nefret katmerli hale gelmiştir.

Müslüman bir ülke olduğumuz için ve söz konusu eylem bizim konsolosluğumuzun önünde gerçekleştirilmiş olduğu için ülkemizde her kesimin tepkisini çekmiş, iktidarıyla muhalefetiyle siyasiler başta olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşları ve birer birer insanlar tarafından her mecrada lanetlenmiştir.

Dünyadaki Müslüman ya da Müslüman olmayan başka kurumlar, kuruluşlar ve insanlar da yapılan eylemi sıcağı sıcağına lanetleyip kınamıştır.

*

“Ben kendim bir başka inancın kutsal kitabını yakar mıydım?” diye soruyorum kendime.

Yanıtım samimi ve net. “Hayır, yakmazdım.”

Değil inananları milyarları aşmış bir inancın kutsalına el uzatmak sadece tek bir bağlısı olan inanca da saygı duyardım.

Eminim ki, bu satırları okuyanların tamamına yakını da bu görüştedir.

Eğer bu yerkürede bizlere sunulmuş olan yaşamları insanca ve huzur içinde tamamlamak istiyorsak başkalarının kutsallarına niye el, dil uzatalım ki.

Kutsal kitabımızda “Sizin dininiz size, benim dinim banadır” demiyor mu?

Onların kitabına niye hakaret edeyim ki?

Niye öyle bir alçalmayı kabul edeyim ki?

 

Bakmadan Geçme