Atasözlerimiz

Faik Kumru yazdı...

Atasözü, asırların birikimi ve insani tecrübeler neticesinde ifadeye kavuşmuş, bilge kişilerin diliyle söylenmiş yol gösterici niteliğindeki hakikatli sözlerdir. İçinde hayatın yaşanmışlığı, bir milletin kelime hazinesi ve zengin irfanı vardır.

Bir sözün deyim, darbımesel veya atasözü olabilmesi için, içinde derin manalar barındırması, hikmetli kelimelerden oluşması, yaşama artı değer katması, insan hayatına rehber olabilecek yol parolalarını barındırması, güzergaha kılavuzluk edebilecek yol haritalarını insanların önüne koyabilmesi vesaire birçok kıymete sahip olması, olmazsa olmaz bir gerçekliktir.

Tarihin imbiğinden geçe geçe, tecrübenin fırınında pişe pişe, insanın gönlünde demlene demlene, kültür kazanındaki rengarenk boyaların rengini ala ala ve milyon seneler süregelen beşer yaşamından damlaya damlaya hakikat gölüne dolan saf su gibidir.

Bu tertemiz ve koskoca safi gölü bulandırmak isteyenlerin olması gayet normal bir hadisedir. İşte o dupduru gölün içindeki çeri çöpü ayıracak ve temizleyecek olan da gerçek kalem erbabı kişiler olsa gerektir.

Bu toprakların insanı, umumi manada olmasa da, her şeyin açığını arayıp bulmada oldukça mahir bir yeteneğe sahiptir. Bir kuralı öğrenmek veya bir işi bellemeden önce, o işin açıklarını ve açık kapılarını keşfetmek gibi fena bir huyumuz bulunmaktadır.

İşte bu menfi tutumun sebep olduğu husustan dolayı, her şeyde olduğu gibi, atasözlerimiz de bu kötü mirastan payını almıştır maalesef. Selametli yollar dururken, dolambaçlı yolları tercih ediyoruz. Oysaki bazı meseleler zor görünse de sonucu itibariyle daha güvenli bir alanı temsil etmektedir.

Bundan mütevellit, atasözlerimizi, kendi yanlış düşünce ve kirli hayatı çerçevesinde yeniden yapılandıran, doğru olan her şeye zihniyetleri açısından kırk takla attıran karanlık düşünce temsilcileri her yerde göreve hazır beklemektedir. Şimdi de sırasıyla misallere geçebiliriz.

Hırsızlığı normal şekle sokmak gibi bir numune;

"Üzümünü ye, bağını sorma" değil.

Atasözleri, atalarımız tarafından hikmetli olduğu kadar edepli bir biçimde de ifade edilmiş güzel sözlerdir. Bu atasözü şöyle söylenmiş olamaz mı acaba?

"Üzümünü ye, bağını soğurma"

Yani üzümü ye ama bağını da soğurma, emme, bütününü yok etme.

Veya, "üzümünü ye, bağını soyma"

Ye ama bütün bütün de bitirip tüketme manasında.

Her şeyi olduğu gibi kabul etmek değil, esas olan sorgulamaktır.

Hele ki şu dönemde sorgulama ve aklı çalıştırma oldukça mühim bir yol.

“Güzel bakmak sevaptır” ne kadar doğru ve zarif bir anlatım.

“Güzele bakmak sevaptır” ise ne kadar arsız ve kötü bir yaklaşım, bir de kendine ait değilse.

“Eşek hoş laftan anlamaz” gayet derin bir mana.

“Eşek hoşaftan anlamaz” çok değersiz ve anlamasız bir cümle.

“Çay, harareti alır.”

İyi de o çay, içtiğimiz çay değil ki, ırmaktan küçük dereden büyük bir akarsu olan çay.

Bu birkaç örnek şeklinde sıralanan ve yanlış olarak söylenen daha çok atasözümüz mevcut ne yazık ki.

Her şeyden önce, büyük değer yargılarımızı içinde barındıran baş tacı atasözlerimizi doğru bir biçimde öğrenmek, aslı ne ise doğru ve düzgün ifade etmek en önemli kültür meselelerimizin başında gelmektedir.

Bakmadan Geçme