'İkinci Ekmeleddin Vakası'

Mehmet Bedri Gültekin yazdı...

2012 ve 2013 yıllarında yükselen büyük halk hareketinin iki önemli sonucu oldu. Halk hareketi, birinci olarak AKP – FETÖ ve PKK’dan oluşan iktidar blokunu çatlattı. İkinci olarak yedi yıldan beri Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve ülkenin yurtsever devrimcilerine karşı sürdürülen Ergenekon tertibini bozdu. Silivri duvarları yıkıldı.

Bu gelişmeler aynı zamanda iktidar partisi AKP’nin arkasındaki halk desteğinin de azalması anlamına geliyordu. Tayyip Erdoğan’ın karşısına herhangi normal bir adayın çıkması durumunda seçimi kaybetmesi kaçınılmaz görünüyordu.

İşte bu koşullarda inanılmaz bir gelişme yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu, Partisinin Genel Başkan yardımcılarının bile haberi olmadan televizyonlardan Cumhurbaşkanı adaylarının Ekmeleddin İhsanoğlu olduğunu açıkladı.

CHP içinde o sıralarda Cumhurbaşkanlığı için adı geçen yedi kişi daha vardı. Bu yedi isimden hangisi aday olursa olsun kazanma ihtimali yüksekti. Ama Kılıçdaroğlu, yapılan bütün uyarılara kulağını tıkadı. CHP kitlesine, “Tıpış tıpış gidip Ekmeleddin’e oy vereceksiniz” diyordu.

CHP grubunda 22 milletvekili Ekmeleddin’in adaylığına oy vermemişti. Bu milletvekillerinin başka bir aday göstermek için yaptıkları girişim ise disiplin tehditleri ile engellendi.

İşte bu koşullar altında yapılan seçim, Cumhuriyet tarihinin en düşük katılımlı seçimi oldu. O seçimde doğru politika seçimlerin boykot edilmesi idi. Ama hiçbir Parti’nin boykot çalışması yapmadığı koşullarda seçimlere katılım, ancak yüzde 73 oldu. Devrimci Partinin aktif boykot çalışması yapması durumunda, bu oranın yüzde 70’in çok altına düşeceği kesindi.

Tayyip Erdoğan işte bu koşullarda Cumhurbaşkanı seçildi.

ALEVİ SÜNNİ ÇATIŞMASI

Şimdi yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde bulunuyoruz. Daha önceki iki cumhubaşkanlığı seçiminde adaylığını söz konusu etmeyen Kılıçdaroğlu’nun, henüz açıklanmış değil ama bu sefer aday olmak istediği artık bir sır değil.

Ve gene kesin olan bir şey var: O da Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını en çok isteyenlerin AKP’liler ve Recep Tayyip Erdoğan olduğu gerçeğidir.

AKP’nin Kılıçdaroğlu’nun adaylığını neden istediği açık. Kılıçdaroğlu aday olursa, seçim kampanyasını Alevi – Sünni kamplaşması stratejine oturtacaklar.

Çeşitli provokasyonlarla Alevi-Sünni çatışmasının alevlendiği bir ortamda büyük çoğunluğu Sünni olan ülkede Sünni adayın kazanacağı hesabı yapılmaktadır.

Ve esasen gelinen aşamada AKP’nin başka hiçbir şansı da yoktur.

SOKAKLARI “KASAP DÜKKANI” OLARAK GÖREN ZİHNİYET

Vahabi şeyhlerin Diyanet İşleri başkanlığına bağlı camilerde verdiği vaazlar izdihamlara yol açıyorsa,

Ülkenin Diyanet İşleri Başkanı; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’e ve laik Cumhuriyete olan düşmanlığı gizleme gereği duymuyor ve her fırsatta bunu ifade ediyorsa,

Bugün iktidar katlarında etkili olan Selefi düşünce, Alevi yurttaşları “din dışı”, “kafir” ve “katli vacip” olarak görüyorsa,

Başkent Ankara’nın en önemli camilerinden birinde imamlık yapan bir şahıs, cadde ve sokaklarda tesettürlü olmayan kadın yurttaşları kastederek; “Sokaklar kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıktı” şeklinde vaaz verebiliyorsa… Gelen tepkiler sonrasında ise büyük bir pişkinlik ve cüretle “tebliğe devam edeceğiz” diyebiliyorsa;

İktidarın koruması altında iyice palazlanmış olan tarikat ve cemaatler, her gün ülkenin bir başka beldesinde gövde gösterileri düzenliyorsa;

“Ekmeğini dinden kazanan” ve milyonlarla ifade edilebilecek bir kitle yaratılmışsa;

Tarikat ve cemaatlerin silahlandığı yolunda haberler ayyuka çıkmışsa ve din adamları içinden bile “iç savaş” uyarıları yapılmaya başlanmışsa;

İşte bu koşullarda Alevi–Sünni kutuplaşması temelinde provokasyonlar tertipleme açısından ortamın oldukça uygun hale gelmiş olduğu açıktır.

KILIÇDAROĞLU’NUN ADAYLIĞI

Tüm bu konular üzerine düşünüyorken Ankara’daki Cemevlerine yapılan saldırıların görüntüleri sosyal medyaya düştü. Cemevlerine yapılan saldırı, iktidar eliyle yaratılan psikolojik ortamın ürünüdür.

Ama yarın Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladığında, bu sefer benzer provokasyonların planlı bir şekilde gerçekleştirileceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Irak işgalinin hemen ardından bizzat işgalci güçler tarafında Sünni ve Şii camilerine yapılan provokatif saldırıların ardından alevlenen mezhep çatışmasını hatırlayalım.

Sokakta dolaşan yurttaşı sadece kendi inancını paylaşmıyor, kendi istediği gibi yaşamıyor diye “kasap dükkanındaki et” olarak gören zihniyet, her türlü provokasyonu çok rahat bir şekilde gerçekleştirecektir.

İşte bu koşullarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun  Cumhurbaşkanı adayı olması gerçekte “İkinci Ekmeleddin Vakası” olacaktır.

Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın; eğer böyle bir ihtimal gerçekleşirse biliniz ki bu adaylık, 2014 yılında Ekmeleddin’i aday olarak CHP’nin önüne koyan Atlantik ötesindeki Merkez, böyle istediği için olacaktır.

Burada hangi hesabın yapıldığı üzerinde bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının düşünmesi gerekiyor.

Bakmadan Geçme