GERÇEK Mİ, ZAN MI?

Geçen haftaki 'Anlamak ve Anlaşılmak' başlıklı yazıma yorum köşesinde bir soru yönelten okuyucumuza cevap olacağını ümit ederek başlıyorum. G.A., 'Ben susar ve surat asarım genellikle, bazen de umursamaz gibi davranırım. Böyle yapınca arkadaşlarım bana ilgi gösteriyor ve bu da beni memnun ediyor. Yanlış mı yapıyorum?' diye  soruyor.
Öncelikle soru sormanın, tıpkı danışmaya gelmek gibi cesaret gerektirdiğini düşündüğümden ve bu vesileyle çoğu kişinin yaşadığı benzer bir durum hakkındaki görüşlerimi paylaşmama fırsat verdiğinden dolayı okuyucuya teşekkür ederim.
Yanlış ve doğru algısının zamana, kişiye ve ortama göre değişebildiğini ve "bu doğru, bu yanlış" demenin haddim olmadığını belirttikten sonra bu konudaki fikirlerimi paylaşmak isterim.
Zaman zaman farklı duygularda ve tepkilerde bulunuruz. Bu tepkilerimizin şiddeti, derecesi ve hangi amaca hizmet ettiği önemlidir. Kızmak, küsmek, surat asmak gibi tepkileri ise hangi sıklıkla yaptığımız önem kazanır. Eğer ara ara kızıp, darılıp, karşılığında ilgi görüyor, bundan da memnun oluyorsak ne ala. Ancak ilişkilerimizde çoğu zaman bu yöntemi kullanıyorsak dikkat. Bu bir sıkıntıdır. Neden mi? Gelin şu soruları kendimize soralım:
1. İlgi görmediğimizde nasıl hissedeceğiz peki? Muhtemelen üzüntü, kızgınlık ya da hayal kırıklığı.
2. Sürekli ilgi gördüğümüzde memnun-mutlu oluyorsak, bu memnun olma hali için, ilgi görme gerektiği zannı geliştirebiliriz. Mutlu olmam için mutlaka ilgi görmem gerek gibi.
Ve durum böyle olduğunda mutluluğu kendimize yaşatmak için önce surat asacağımız bir olay yaşatırız kendimize, sonra da ilgi gösterecek insanları hayatımıza çekeriz ve bu kısır döngü devam eder gider.
Böyle bir zan oluşursa (başkaları bana ilgi gösterdiğinde mutlu olurum gibi), o zaman da ilgi göstermeyen insanlara çok öfkelenebilir, kızabiliriz. Oysa ki, kendimizi geliştirmek için fırsattır o insanlar. Çünkü devam ettirdiğimiz kısır döngüyü kırmak ya da zanlarımızı fark ettirmek için ortam hazırlarlar. Bir nevi kendimizi geliştirmek için istediğimizi değil ama ihtiyacımız olanı verirler bize böylelikle.
Kendimi iyi hissetmem, huzurlu olmam içten gelen bir dinginlik hali ise gerçektir. Kendimi iyi hissetmem, huzurlu ve güçlü olmam birine ya da bir şeye bağlı ise o ne kadar gerçektir? Bu durum bir bağımlılığın işareti olabilir mi? Sürekli olarak dışsal bir şarta bağlı olarak kendimi iyi hissediyorsam, dış şartlar değişince ne olacak?
Araba alınca mutlu olacağım. Aldım arabayı mutluyum. Altı ay geçti. Şimdi o ilk günkü mutluluk halim yok, ne yapacağım. Daha lüks bir araba alacağım. Onu da aldım.Yine bir süre geçti, şimdi…Başka rengini alacağım. Peki ya sonra?
Bu, birileri ya da bir şeylerin bizi gerçekten memnun etmesinden farklıdır. Güzel bir söz duymak ya da bir şey almak tabiî ki sevindirir bizi. Maddi değeri olan bir şeyler isteriz, hemen alırız, bazen para biriktirir almaya çalışırız. Ya da ilişkilerimizde; bekarsak evlenmek isteriz, evliysek "hata mıydı" ya da "bekar olsaydım keşke" diye düşünebiliriz. "Kendi evimiz olsa hayatımız ne güzel olurdu", diye düşünebiliriz. Kısaca o an sahip olmadığımız ya da elimizde olmayan hangi durum varsa, o olduğunda huzurlu, mutlu olacağımızı sanırız, zannederiz. Bu doğru olsaydı o şeylere sahip olan herkesin mutlu ve huzurlu olması gerekirdi. Ama hiç te öyle değil. Tüm evliler ya da tüm bekarlar mutlu değil. Ev satın alan herkes huzurlu değil. Çünkü huzur - huzursuzluk, mutluluk - mutsuzluk kişilerin kendi içindedir aslında. Önemli olan bizim hangisini seçtiğimizdir.
Özetlemek gerekirse,  tepkilerimizin ölçüsü, dengede olmak adına önemlidir. Ve hangi davranışı neden yaptığımızın farkında olmak, zanlarımızdan kurtulmak ta gerçek mutluluk ve kendimiz olabilmek için gereklidir.

Bakmadan Geçme