Gençlerin yazgısı bu olmamalı!

                 
Bizim apartmanda üniversite sınavının birinci ayağı yapılacağından dolayı bir sürü önlemler alınmıştı. Komşumuzun kızı sınava girecekti onun için televizyonların bile sesi yüzde elli azaltıldı.
Apartman yöneticimiz keçe kalemle kocaman bir kartona büyük harflerden:
"Merdivenden inerken çıkarken gürültü patırtı yapmayın!" Yazıp apartmanın cümle giriş kapısının yanı başına astı.
Aynı titizliği sınav arifesinde o akşam her sorumlu aile mutlaka yerine getirmiştir diye düşünüyorum.
Ve sınavın olduğu Pazar günü gençler sınav salonlarında terlerken oturup düşünenler arasındaydım.
Kazananlar...
Kazanmayanlar...
Diledikleri yeri seçme şansını yakalayacaklar...
Yakalayamayacaklar...
Biz aile olarak iki gencimizi bu sınavlar eleğinden geçirdik.
Birisi mezun oldu... Ancak işsiz kaldı! Çünkü bölümü Sosyolojiydi ve bu ülkede sosyologlara ihtiyaç yoktu. Çünkü  "sosyal" sözcüğüyle başlayan her terim tehlikeli ve sakıncalıydı. Onların görevi önemsenmiyordu...
 Her üniversite mezunu gibi bizim kızımızda işsizdi, başının üzerinde KPSS denen Demeklesin kılıcı sallanıp duruyordu.
Her yıl üniversite olan illerde stadyumlar dolusu gençlerimiz mezuniyet belgelerini alıyorlar ve keplerini gökyüzüne fırlatırken alanlarıyla ilgili bir iş bulabilmenin umudunu yaşıyorlar.
Ancak o umut yok!
Geçen gün bir genç kızımızla tramvay durağında söyleştik. Biyolog olduğunu ama iş bulamadığı için tesadüfen adliyenin açtığı kâtiplik görevi sınavına girdiğini anlattı. İş bulduğu için ve ailesi üzerindeki maddi yükünü hafiflettiği için seviniyordu. Ama yine de buruktu, sesindeki hüznü fark edebiliyordum. Biyologluk nere, yazmanlık nereydi. Aradaki bu çarpık çelişki ise doğal olarak üzüntüsünün kaynağıydı. Kafasına takılanı söylerken de çok haklıydı:
"Emekliliği gelmiş o kadar çok biyolog var ki! Bir ayrılsalar, biz gençlere yer açılacak."Diyordu.
O'na kendimden örnek verdim.
Otuz beş yılı geride bırakan ve hala çalışan bir öğretmen olduğumu, emekli olmak için can attığımı, ancak olamadığımı ve bunun tek nedeninin de emekli olduğumda maaşımın yüzde otuz kayba uğrayacağını ve bu kaybında beni hayat şartları karşısında zora sokacağını belirttim.
Üretim ilişkilerinin Allahlık olduğu bir ülkede; ne genç, ne orta yaş ne de emekliliği gelmiş insanlar mutlu olabiliyordu. Hala yaşı atmışa dayanan insanlar emekli olamıyorsa nedeni emekten yana olmayan bir sistemin olmasıdır.
İş ve meslek özgür iradeyle seçilen bir değer olmaktan çıkmıştır.
Eğitimde; devlet okulu, özel okullar, dershane faktörü eğitim eşitliğini ortadan kaldırmıştır.
Alt yapı dediğimiz ekonomik yapı üst yapı dediğimiz eğitimi olumsuz etkilemeye devam ediyor. Gençlerimize başarılı olacaklar eğitim alanları yerine, alacakları puan karşılığında girecekleri okullar hedef olarak gösteriliyor.
Bugün bunu yaptık, bunu başardık diyenler, ülkemizdeki eğitim ve üretim ilişkilerini yeniden gözden geçirmelidir.
Gençlerimizin alın yazısı hayal kırıklıklarıyla sınırlı olmamalıdır.

 
şahin akçap, gençlerin yazgısı bu olmamalı

Bakmadan Geçme