Devrim iklimi ve Devrimci Seçenek

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre 2020 yılında 27 yeni siyasi Parti kurulmuş. 2021 yılında ise bu kadar çok yeni Parti yok ama neredeyse her ay yeni bir Partinin kurulduğu haberlerini almaya devam ediyoruz.

Sadece bu rakamlar bile toplumumuzun büyük bir arayış içinde olduğunu göstermeye yeter. Kamuoyu yoklamalarında yüzde otuz civarında çıkan kararsız seçmen kitlesinin varlığı da bu gerçeğin başka bir kanıtıdır.

Mevcut Partilerin hepsinden ciddi bir kopuş yaşanıyor. Bir de Partisine olan bağlılık duygusunu kaybetmiş ama bir seçenek görmediği için, Partisine kerhen bağlı olan yurttaşların da olduğu, herkesin bildiği bir başka gerçek.

Altüst oluşlar ve arayışlar

Böyle olması doğaldır. Çünkü son 10 – 15 yılın dünyasında çok büyük dönüşümler-alt üst oluşlar yaşandı ve yaşanıyor. Bütün milletler, daha iyi bir dünyanın mümkün olabildiğini her zamankinden daha fazla düşünüyor ve bunun için harekete geçiyor.

Kapitalizmin 2008 dünya krizi, etkileri ve sonuçları 1929 krizi ile kıyaslanabilecek ve hatta onu da geçen boyutlarda gerçekleşti. Kriz bütün dünyayı vurdu ama sosyalist ülkeler bunun dışında kaldı. Batılı kapitalist ülkeler yüzde 10’lara varan küçülmeler yaşadı. Sosyalist Çin ise aynı dönemde büyümeye devam etti.

Benzer şekilde Sosyalist Sovyetler Birliği’nin, 1929 dünya krizinin dışında kalmış olduğunu hatırlayalım. İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetlerin oynadığı belirleyici rolde ve ardından Dünyanın üçte birinin sosyalist Partiler tarafından yönetilmeye başlanmasında, 1929 krizinde farklı sistemlerin verdiği sınavın etkisinin ne olduğu üzerinde düşünmeye değer.

Yüzyıl önce dünya ekonomisi içinde yüzde 1 paya sahip olan Çin, 1949 yılında kapitalist dünya sisteminin dışına çıkarak 65 yılın sonunda, 2014 yılında dünyanın en büyük ekonomisi haline geldi. Kapitalizmin 2008 krizi, gelişmeyi Çin lehine hızlandırdı.

2020 yılı başından itibaren bütün dünyayı etkileyen Kovid 19 salgını ise bütün insanlığı, “Nasıl bir sistem içinde yaşamak gerekir?” sorusu ile bir kez daha yüzyüze getirdi. Bir yanda salgını üç ay içinde kontrol altına alıp normal yaşama geçen Çin gerçeği, öte yanda önlerinde kendilerinden daha önce salgınla karşılaşıp sorunu çözen bir örnek varken aradan geçen bir buçuk yılın ardından bile hala kesin sonuç almayan kapitalist ülkeler!

Herşeyi bir yana bırakalım sadece bu tablonun bile dünya ölçeğinde toplumları yeni bir arayışa yöneltmemesi düşünülemez.

Türkiye

Elbette aynı durum Türkiye için de geçerlidir. Üstelik Türkiye, Dünyanın en çalkantılı bölgesinde bulunuyor. Dünya enerji rezervlerinin önemli bir bölümü Batı Asya’dadır.

ABD’nin 2001 yılında ilan ettiği ve daha sonraki yıllarda da gerçekleşmesi uğruna milyonlarca insanın kanını döktüğü Büyük Ortadoğu Projesi de, dünya hegemonyası planları içinde Batı Asya’nın taşıdığı önemden dolayıdır.

Özellikle Asya, Avrupa ve Afrika’nın kavşak noktasında bulunan Türkiye, emperyalizmin dünya hegemonyası için verdiği mücadelede özel bir öneme sahiptir.

Bundan dolayı Türkiye, FETÖ belası ile uğraştı bugüne kadar. Bundan dolayı etnik temelli bölücü faaliyet 40 yıldır etkisini sürdürebiliyor.

Bütün bu etkenlerin büyük alt üst oluşlara ve arayışlara yol açmaması düşünülemez. Şimdi işte bu gerçekliği yaşıyoruz.

Kısacası meşhur tabirle, ülkeden ülkeye değişik boyutlarda olmakla birlikte “yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediği, yönetenlerin de eskisi gibi yönetemediği” koşullardayız. Yani dünyamız bir “Devrim İklimi”ne girmiş durumdadır.

Bu gerçek, belki de diğer bütün ülkelerden daha fazla Türkiye için geçerlidir. AKP’nin iktidar döneminde kitlelerin iki kez milyonlar halinde sokağa inmeleri (2007 Cumhuriyet mitingleri ve 2013 Haziran ayaklanması) bu gerçeğin sonucudur.

ABD emperyalizminin bütün gücüyle arkasında durduğu etnik ve bölücü faaliyetlerin başarıya ulaşamaması da halkımızın kurulan tuzakların farkında olduğunu ve daha adil bir dünya için mücadeleye hazır olduğunun başka bir kanıtı olarak alınabilir.

Koşullar uygundur. Şimdi bütün sorun, o uygun koşullarda milletin başına geçecek, fırtınalı denizlerde mücadele gemisini sağ salim “yeni bir dünya” limanına ulaştıracak öncünün, tarihi görevini yapıp yapamayacağındadır.

Koşullar uygunsa, iklim “Devrim iklimi” haline gelmişse, hiç kimsenin şüphesi olmasın, o tarihi görevi üstlenecek öncü de ortaya çıkacaktır. Burada önemli olan tek tek her bir devrimcinin, o tarihi görevin başarılmasında birey olarak kendisinin üzerine düşeni yapıp yapmayacağıdır.      

Bakmadan Geçme