Dengir Fırat: Kandil'le devletin çıkarları çakışıyor

HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, çatışma süreci ile HDP'nin PKK ve devlet arasında ezilmeye çalışıldığını söyledi. Fırat, Erdoğan'a yazdığı barış mektubuna yanıt alamadığını da açıkladı.

Cumhuriyet gazetesinden Selin Ongun'un HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'la yaptığı röportajda yaptığı açıklamalar şöyle:

Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Cumhurbaşkanı'na hitaben yazdığı açık mektubun altındaki imzada HDP Mersin Milletvekili yazıyordu. Oysa Erdoğan ile Fırat'ın arasındaki mazide fazlası var. AK Parti'nin kurucularından olan Fırat, yıllarca genel başkan yardımcılığı yaptı. Fırat'ın partiden ve ikinci adamlıktan kopuş süreci Kürt sorununa bakış farkları nedeniyle başladı. Erdoğan ile yıllarca yakın mesai yapan Fırat'la, 7 Haziran sonrasının 'Erdoğanca' ne anlama geldiğini ve yakın siyasi geleceği konuştuk.

- Cumhurbaşkanı'na hitaben yazdığınız mektuptan sonra nasıl tepkiler var?

Toplumun her kesiminden hatta AK Parti'den de gerçekten müspet tepkiler geldi.

- AK Parti tabanından mı, yönetiminden mi?

Tabandan, bugün milletvekili olmayan ama geçmişte birlikte çalıştığımız kimi partililerden çok olumlu bildirimler aldım.

- Saray'dan bir havadis?

Saray'dan bir ses gelmedi. Zaten geleceğinden çok umudum yoktu, yok. Ama inşallah herkes üzerine düşen sorumluluğu alır.

- Davutoğlu- Kılıçdaroğlu görüşmesi finali: Koalisyon yok. Sizce ne oldu şimdi?

Önümüzdeki erken seçimden sonraki koalisyonun görüşmeleri epey ilerlemiş vaziyette. (Gülüyor) Bu görüşmeleri daha sonraki dönemde değerlendirebilirler.

"DAVUTOĞLU'NUN DEVAM EDEBİLECEĞİ KANISINDA DEĞİLİM"

- “Koalisyon yok” sonucu sizin için sürpriz mi?

Beklediğim bir şeydi. Cumhurbaşkanı’nın tutumunu gördükten sonra Sayın Davutoğlu’nun o talimat dışına çıkması mümkün değildi.

- Neden değildi?

Parti en alt birimden en tepeye Cumhurbaşkanı’nın daha önce dizayn ettiği yapılanmadır. Nasıl atama yaptı ise o atadığı kişiyi alabilme imkanına sahiptir. Davutoğlu aslında bunu görüyor ama herhalde o cesarete sahip değil. Ya da başbakanlık hoşuna gitti, başbakan olarak devam etmek niyetinde. Fakat ileride görürüz, Davutoğlu’nun başbakanlığının devam edeceği kanısında değilim.

- AK Parti kurultayından sonra değişeceğini mi düşünüyorsunuz?

O düşüncedeyim. Çünkü AK Parti kurulduğu tarihten bu yana ilk kez yenilgiyi tadıyor. Partinin tek başına iktidar olamamasının bence gerçek sorumlusu Cumhurbaşkanı. Ama Cumhurbaşkanı’nın temel bir özelliği vardır. Başarı hep ona aittir ama başarısızlık mutlaka bir başkasına havale edilir. Şimdi başarısızlığın havale edileceği tek kişi Genel Başkan Davutoğlu’dur. Dolayısıyla Davutoğlu’nun bu başarısızlığın ceremesini çekmez ise sorumluluğun Cumhurbaşkanı’nın sırtında kalması mukadderdir. O bakımdan tahmin ediyorum ki büyük kongrede yeni bir yapılanmaya gidecektir.

"AK PARTİ AGONİ DÖNEMİNDE"

- Eylüldeki kurultaydan nasıl bir AK Parti çıkar sizce?

Daha önce bir benzetme yaptım. Belki sevimli bir benzetme değil ama AK Parti agoni dönemi yaşıyor. Adli tıpta kullanılan bir deyiş. O agoni döneminde geri dönüş yoktur. İnsan kendisini çok iyi hissedebilir. Ama vücutta bir kimyasal değişim başlar. O dönemi durdurmak ya da geriye döndürmek mümkün değildir. Ölüme doğru gidiş başlamıştır. Bu agoni dönemi kurumlarda da vardır. Ben AK Parti’nin bundan sonra dirileceği kanısında değilim. Belirli başarıları elde ediyorsunuz bir yere geliyorsunuz ama sonrasında inişe geçiyorsunuz. Bu bir süreç, en yakın örneği Anavatan Partisi. Başarı gösterdi, belirli bir yerde yok olmaya başladı ve yok oldu. Bugün AK Parti de aynı şekilde, ömrünü tamamladı. Eskiden Cumhurbaşkanı çok sık tekrar ederdi; "biz muhafazakar demokratız", derdi. Artık AK Parti kendisini muhafazakar demokrat olarak nitelendirmiyor. AK Parti’nin şu anda hafızası yok. 7 Haziran seçimleri ile AK Parti’nin hafızası sıfırlanmıştır. Cumhurbaşkanı’nın "yeni Türkiye" demesinin sebebi budur. Hakikaten yeni bir AK Parti vardır. Mecazi anlamda temiz olma vasfını kaybetmiştir. Kirlilikle mücadele konusunda herhangi bir işlem yapmamıştır. Bugün partinin Meclis ve Genel Merkez profilinin 2001’de kurulan AK Parti ile uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Bir tek kişi kalmıştır; o da Sayın Cumhurbaşkanı'dır.

“YENİ DÖNEMDE OĞULLARI, KIZLARI DA MECLİSE GELEBİLİR"

- Kurultay sonunda yeniden muhafazakar demokratlığa evrilen bir parti olamaz mı?

Hayır olamaz, Recep Tayyip Erdoğan partisi olacaktır. Zaten bu seçimde damat filan girmişti, çok yakın ekibi de şu anda milletvekili olarak görev yapıyor. Belki yeni dönemde seçimlerde mahdumları da kızları da girebilir. Milletvekillerinin profiline baktığınızda ya İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden geliyorlardır veya çok yakın çevresinden tercümanlığını yapan, diğer işlerini gören insanlar artık Meclis'tedir. Artık bir kişi partisidir, değişmez.

- Abdullah Gül ile hiç görüştünüz mü?

Hayır görüşmedim. Abdullah Gül benimle görüşemez. Cesareti yoktur. Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı'nın son günlerinde başından beri AK Parti’de görev yapan milletvekillerine bir resepsiyon vermişti. Oraya bir tek ben davet edilmedim. Tayyip Bey’in kızabileceği çekincesi vardı diye tahmin ediyorum.

- Gül, Eylül kurultayında aday olur mu?

Zannetmiyorum. Abdullah Bey bizatihi kendisi aday olamaz. Fazilet Partisi’ndeki adaylığını da hatırlarsanız, orada adaylığında daha çok Bülent Bey’in etkisi vardı.

“ERKEN SEÇİMDEN SONRA YENİ BİR OLUŞUM GÜNDEME GELEBİLİR"

- Yine olamaz mı? AK Parti’nin “ağabeyleri” devreye giremez mi?

Onu bilemiyorum. Çünkü bu süreçte kişilerin kişiliklerinde de çok değişim meydana geldi. Ama ben şu kanıdayım. Erken seçim ertesinde yeni bir oluşum orta sağda beklenebilir. AK Parti’nin yerini alabilecek bir oluşumun olabileceği kanısındayım.

- Bu oluşumla AK Parti’nin rakibi AK Parti’nin içerisinden mi çıkacak?

Mutlaka. Partinin içinde halen olanlar ve daha önce içinde olanlardan çıkar diye düşünüyorum. Üç dönem kuralı nedeni ile bugün dışarıda kalanlara baktığınızda hiçbirinin kendi köşelerinde oturmayacak kişiler olduğunu görürsünüz.

“ABDULLAH BEY'İ TAYYİP BEY'İN KABUL EDEMEYECEĞİ KANISINDAYIM" 

- Gül de o süreçte mi döner sizce?

Olabilir ancak yeni bir süreçte Abdullah Bey olabilir. Çünkü Abdullah Bey’i Tayyip Bey’in kabul edebileceği kanısında değilim.

- Partide “Başlangıç ilkelerimizi yitirdik” diyerek hayıflananların alternatifsizlikten dolayı şu anda Davutoğlu’nun arkasında hizalandığı söyleniyor. Katılır mısınız?

O doğru değil, öyle olmadığını milletvekili yemin töreninde görmek mümkündü. Cumhurbaşkanı yemin töreninde locada yerini almıştı ve bir an geldi locadan çıktı. Geçici Başkan Deniz Baykal Cumhurbaşkanı'nın locayı terk ettiğini geç söyledi. “Sayın Cumhurbaşkanı ayrılıyor” dediğinde aslında Cumhurbaşkanı çıkmıştı. O sırada AK Parti grubunun tutumu çok enteresandı. Grup birden ayağa kalktı, hepsi yüzünü locaya döndü. Cumhurbaşkanı gittikten sonra da AK Parti sıraları boşaldı. Sayın Genel Başkan Davutoğlu halen oturuyordu. Bu durum, grubun nereden ümit beklediğinin somut resmiydi. Ben milletvekilleri içinde Davutoğlu’nun arkasında bir grubun olduğu kanısında değilim.

- Sizi arayıp “Doğru söylüyorsunuz, haklısınız” deyip off the record eleştiri yapanlar var mı?

Siyasette o tip konuşmalar her zaman olur. Türk siyasetinin hastalıklarından biri: İnsanlar ne düşündüklerini açık ve net ortaya koymuyor. Ben başından beri, AK Parti'de olduğum dönemde de ne düşündüm ise onu hep söyledim. Hiçbir şey saklamadım.

- Böyle bir figürü Erdoğan 2008’e kadar kabul etti sonra çiziği yediniz.

Türk siyasi hayatının yine enteresan kısımlarından biri: İkinci adam olmaz. İkinci adamlığa gelebilecek kişi bir noktada siyasetten silinir.

“TAYYİP BEY 2008'DE MYK'DE 'KÜRTLERİN DEVLETİ Mİ VAR Kİ DİLİ OLSUN' DİYE SORDU”

- Sizin Erdoğan ile ayrışmanızın miladı neydi?

2008 Kasım ayıydı. MYK'da bizi iktidar yapan Kürt oylarıdır, diyerek nedenlerini rakamlarla aktarmıştım. Fatma Şahin ve Nihat Ergün, iki arkadaş destekledi. Diğerleri her zamanki gibi sustu. Askeri vesayetin gerilediği, işlerin yoluna girdiği günlerdi. Bundan sonrasının Kürt sorununun çözümü için çok kritik olduğunu anlattım. Kürtlerin talebi nedir, ne istiyorlar diye sordu. Eşit vatandaş olmak istiyorlar. Edirne'deki Hüsmen Ağa ile Hakkari'deki Memo eşit haklara sahip olmalı. Dil, kültür, isimler üzerindeki yasakların kalkması gerek. O tarihte TRT Şeş yoktu. En önemlisi dillerini kullanmak istiyorlar, dedim. Kürtlerin devleti mi var ki dili olsun, diye sordu. O güne dek ondan böyle bir söylemi hiç duymamıştım. Konuşması bittikten sonra mecburen cevap verdim. Devlet ve dil arasında kurduğunuz ilişkiyi anlamak zor. Çünkü dünyada 160-170 devlet var ama beş binin üzerinde dil var. Dil ile devlet arasında ilişki kuramazsınız. Mutlaka ilişkilendirmek istiyorsanız, bana göre Kürtlerin devleti de var, dedim. Hayretle, hangi devlet, diye sordu. Türkiye Cumhuriyeti devleti, 20 milyon vatandaşınız Kürt, size oy verdiler, başbakanlarısınız, dedim. Bu konuşma Başbakan'ın gerçek fikriydi bana göre. Benim 2008'de koyduğum teşhis 7 Haziran'da gerçekleşti. O gün benim için kopuş meydana geldi.

- Erdoğan ile yıllarca çok yakın mesai yaptığınız için birbirinizin siyasi lisanını doğru tercüme edecek biçimde tanıyorsunuz. 7 Haziran'dan bu yana tüm yaşananlar 'Erdoğanca' ne demekti? Mesela çözüm süreci buzdolabında lafı?

Gerçek şu ki Kürtlerin oyları AK Parti’yi iktidar yaptı. Burada Tayyip Erdoğan’ın stratejisini iyi algılamak lazım. Onun düşüncesi şuydu: Muhafazakar, dindar Kürtlerin oyu sabittir. Bu oylar azalmaz, optimuma ulaştı ve daha fazla da çoğalmayacak. O nedenle kendisine ek oy lazımdı, milliyetçi kesime oynadı. Cumhurbaşkanlığı'nı da bu şekilde yüzde 52 ile kazandı. Fakat muhafazakar Kürt seçmeninin kendisinden ayrılabileceğini hiç düşünmedi. Bunu düşünemiyordu. Yanlışı şuydu: Kürt oyları zannettiği gibi stabil değildi. Tayyip Bey’in konuşması bulunduğu coğrafyaya göre değişir. Ankara'nın doğusunda başka batısında başka konuşurdu. Bu ikilik 7 Haziran'da MHPtabanında da HDP tabanında da algılandı. En büyük kayıp Kürt seçmenden oldu.

- Kürt seçmeni tekrar kazanır mı?

Kürt seçmeni tekrar kazanması mümkün değil. Mevcut olan Kürt seçmenin oylarında da büyük kayba uğrayacaktır.

“DİYANET MESELESİ İLE HDP, AK PARTİ'YE HARİKA BİR MALZEME VERDİ”

- Bu işin oy kısmı… Ya işin “birlikte yaşama” tarafı?

Orada düşünülemeyecek kadar büyük tahribat yarattı. Benim en çok korktuğum şey de bu. Toplumlar arası birlikteliği sağlayan doku yırtılmaya başladı. “Bunlar Yezidi'dir, domuz eti yiyorlar” gibi söylemler mütedeyyin Kürt seçmeni rahatsız etti. Fakat bunun HDP’ye yönelik bir karalama operasyonunun ötesinde Kürtlere yönelik bir nefret duygusunu dile getirdiğini de görüyorlar. Diğer yandan bana göre HDP’nin en büyük hatalarından biri Diyanet meselesi oldu. Evet, HDP’nin söylediği doğruydu. Fakat bu, AK Parti’ye mitinglerde kullanacağı harika bir malzeme verdi. Bu Diyanet meselesi HDP'nin en az iki puanına mal oldu. Belki de bu bir siyasi acemilikti. Elbette her söylediğiniz doğru olmalı ama her doğruyu her yerde söylememeniz gerekir. AK Parti’yi tanımıyorlardı. AK Parti’nin neyi kullanacağını bilmiyorlardı.

- Suruç sonrası yaşananlar eşliğinde bugün HDP’nin tutumu yeterli mi, HDP siyaseti iyi götürüyor mu sizce?

Bana göre çok iyi, harika götürüyor. 40 yılı aşkın süredir siyasetin içindeyim. Demirel'le de Tayyip Bey ile de çalıştım. Türkiye'de yetişmiş en iyi siyasetçi kimdir, derseniz Sayın Demirtaş derim. Tek bir talihsizliği var Kürt olması. Kürt olmasaydı, başka bir partinin başında bulunsaydı inanıyorum ki yüzde 45 ile şu an tek başına iktidardı.

“DEMİRTAŞ, HAVUZ RESMİNİ YALANLAMAM DEDİ ÇÜNKÜ...”

- Demirtaş’ın deniz yatağındaki fotoğrafı yayımlanırken, haberin verilişi “Kandil bombalanıyor, o tatilde” şeklindeydi. O resmin sizdeki karşılığı nedir?

Unuttukları bir şey var. O resim, o otelin güvenlik kamerası tarafından çekilmiş bir resim. Onun altında saat ve dakika var. O sırada Suruç olmamış. Kendisine de sordum: Yalanlama yapacak mısınız? Lüzum hissetmiyorum, kesinlikle bunu yalanlamam, dedi. “Ben kötü bir şey mi yapıyorum? Ailemle, çocuklarımla dinleniyordum. Suruç oldu. Çocukları, ailemi hemen Diyarbakır'a bıraktım. Ben Suruç'a gittim” dedi. O resmin altındaki saatte bunun Suruç'tan önce olduğu belli. Ama iğrenç olan şu: Devletin güvenlik makamları o görüntüyü otelin güvenlik kamerasından alıyor. Devletin güvenlik mekanizması bunun üzerine kurulmuş ise orada Suruç olur, Diyarbakır olur, parti binalarımızın bombalanması olur. Devletin güvenlik makamlarının işi anarşi ile uğraşmak değil Kürt politikacıları nasıl itibarsızlaştırabiliriz mi? Ayrıca bunun bir propaganda malzemesi olarak gösterilmesi bu devletin Kürtlere bakış açısını da çok güzel dile getiriyor. Bir Türk havuza da girer, deniz yatağında da güneşlenir ama bir Kürt yapamaz! Problem buradan. Algı operasyonunun temelinde bu da var. Bunu lanetliyorum.

- Başbakan Yardımcı Yalçın Akdoğan'ın “Öcalan bunları yakalasa sopayla kovalar” sözleri çok tartışıldı. Öcalan'ın HDP'yi de, AK Parti'yi de devlet yetkililerini de eleştirdiği haberleşti. Ne diyorsunuz?

Cumhurbaşkanı'na aşık olan bir Şems vardı medyada. Bizim Başbakan Yardımcısı da Öcalan mahbubu olmuş. Öcalan'ın konuşmasına müsaade yok. Zaten onunla görüştürülseydi belki de bu çatışmaların hiçbiri olmazdı. Belki de şu an silahlar patlamıyor olacaktı. Nutuklara bakın şimdi… Şu anda ölümlerin tamamı AK Parti iktidarının devamı için meydana geliyor. Bu ülke için bir savaş yapılmıyor.

- Defalarca AK Parti MYK’sinde bulundunuz. Orada bunlar konuşulmaz mı?

Hayır konuşulmaz. Ben orada altı yıl kaldım. Yine o günlerde bir iki ses çıkıyordu. Ama bugün uzaktan yakından böyle bir şey söyleme gücüne sahip kimse yok. Tek bir şey var, göze girip bundan sonraki seçimi garanti edebilmek. Günde 6 şehit gelmiş, insanlar ölmüş, Türkiye Ortadoğu bataklığına hızla sürüklenmiş. Şu anda her türlü organizasyon bu işin içinde. Amerikan Konsolosluğu saldırısı örnek. Ve Türkiye maalesef hızla toplumsal yırtılmaya doğru gidiyor. Artık bu düşük profilli savaş değil. Ülke bir savaşa gidiyor. Çünkü Türkiye artık sadece bir iç mesele ile uğraşmıyor. Türkiye kendi dışındaki ateşin içine hızla sürükleniyor. Bunu kaldırabilecek hiçbir ülke yok. Bazen iktidar insanları köreltir. Şu andaki kararların hareket saiki kin, nefret ve kaybetme kızgınlığı. Onun için de doğru düşünemiyorlar, doğru karar veremiyorlar. Türkiye bugün hakikaten bir siyasi açmazın içinde. Ülkenin içeride de dışarıda da başı belada. Bu şartlar halinde bir erken seçim Türkiye'nin zaman ve ekonomi kaybıdır. Ama daha en önemlisi bu zaman kaybının içinde insan kayıpları olacak.

“İCAP EDERSE DAYAK BİLE YER”

- Bunları Cumhurbaşkanı'na kimse anlatmıyor mudur?

Kimse cesaret edemez, icap ederse dayak bile yer. Şu anda üzülmesin diye Cumhurbaşkanı'na bir Rockefeller gazetesi çıkarılıyor. Her şey sütliman gösteriliyor. Devlet ve siyasi deneyimi olan hiç kimse de Sayın Cumhurbaşkanı'na "bu yapılanlar hatadır, bunların yapılmaması lazımdır" demiyor.

- "İcap ederse dayak bile yer" dediniz. Geçmişte eleştirileri söylediği için dayak yiyen oldu mu?

Siz medyadan geliyorsunuz kimin dayak yiyip yemediğini bilirsiniz.

- Mecazi anlamda mı söylüyorsunuz?

İcap ederse fiili güç de kullanabilir. (Bundan sonraki birkaç cümlesini, yazılmamak kaydıyla notunu vurgulayarak, aktarıyor. Takibinde yazılmak kaydıyla söyleşiye devam ediyor) Hatırlayın, 2007'de bir anayasa çalışmamız oldu. Bugün konuşulduğu gibi Türk tipi bir başkanlık sistemi var mıydı orada? Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin sınırlandırıldığı güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden bahseder orada AK Parti. Peki, ne oldu da 2011'den sonra Türk usulü bir başkanlık sistemi ortaya atıldı?

- Sizce ne oldu?

Güç zehirlenmesi.

“PKK'YI MEŞSRULAŞTIRAN AK PARTİ'DİR"

- Çözüm masası yeniden kurulur mu?

HDP erken seçimde almış olduğu oyu korur veya artırırsa AK Parti'nin yeniden tek başına iktidar olma süreci sona erer ise evet kurulur, diyorum.

- AK Parti “O eskidendi, şimdi HDP ile olamaz” tavrında...

Demirel’in “Dün dündür” sözü gibi. Değişir bu sözler. “Terörist ile masaya oturulmaz” sözlerinin değiştiği gibi. Bunu söyleyen Cumhurbaşkanı ve o başbakanken onun hükümetiydi. Evet, bana göre de terörist ile masaya oturulmaz, pazarlık yapılmaz. Temel prensip budur. Fakat devlet bir örgütle, onun lideri ve mekanizmaları ile müzakere ediyor ise artık ona 'terörist' deme imkanına sahip değilsiniz. AK Parti'nin temel çelişkisi budur. Oslo görüşmeleri başladığı andan itibaren AK Parti hiç kimseye “ona terörist de!” deme hakkına sahip değildir. Çünkü PKK'yı meşrulaştıran AK Parti'dir.

- PKK saldırıları ve tutumu ile HDP’yi eksiye çekmiyor mu?

80 milletvekili çıkaran bir siyasi partiyi tanımazlıktan, görmezden gelirseniz sizin muhatabınız PKK olur. Temel hata bu. Şu konuda dürüstler: Başbakan Yardımcısı açık şekilde HDP barajı aşarsa süreç sona erer, dedi. Aynı şeyi Cumhurbaşkanı da söyledi.

- Tarık Ziya Ekinci, Kürt siyasi hareketinin devlet ile örgüt arasında tost olduğunu söyledi yıllarca. Bugün Kandil için de HDP bir boks çuvalı mı?

Hayır öyle düşünmüyorum. Çünkü HDP, HADEP vb. hareketler gibi değil. HDP, Türkiyelileşme prensibi ile yola çıkan, etnik kimlik siyasetini aşmak için doğan bir parti. Ama bırakmıyorlar.

- Bırakmayanlardan biri de Kandil değil mi?

O zaman Kandil ile devlet müşterek hareket ediyorlar demektir.

- Düşman ikizlik mi?

Tarihte düşmanların da bir araya geldiği çok görülmüştür. Devlet, hükümet legal olan bir partiyi, sizi dışlıyor.

- Aynı tokadı Kandil’den de yiyor.

İllegal bir yapılanma olduğu için tabii olarak onun da legaliteye dönmesi çok kolay değil. Türkiye'de kanın akması durması isteniyor ise HDP büyük bir fırsattı. Bu muhatap alınmadı. Burada siyasetin gereklerini içeren bir akıl, mantık yok artık. 13 yıllık iktidarın getirdiği gücü kullanma halinin kaybetmenin hırsını görüyoruz.

- 6 şehit haberinin geldiği gün Şırnak'tan özerklik haberi, KCK'dan silahla devam çağrıları geliyor. Tüm bunlar sizin elinizi bağlamıyor mu?

Bağlıyor tabii. Silahın konuştuğu yerde sivil siyaseti yürütemezsiniz. Defalarca silahların gömülmesi gerektiğini söyledik. Bırakın silahı, siyaset konuşsun. Hükümete, devlete siz de bizimle konuşun, diyoruz. Ama burada hedef alınan PKK değil HDP.

- Kandil saldırılarının sivil siyaseti, HDP'yi etkisizleştirdiğini neden düşünmüyor? HDP Kandil ve devlet arasında neden tost yapılıyor?

İkisinin de işine geliyor. Biri silahlı propangandayı esas alan illegal bir yapı. Karşı tarafta ise seçim yenilgisinin irrite ettiği iktidarın temel taşları var. İkisinin de gayeleri bir nevi aynı yerde çakışıyor. 7 Haziran sonrası sivil siyaset için bir kazanç olarak algılansaydı, HDP muhatap alınsaydı bu çatışmalar olmazdı. Şunun farkında değiller, artık bizim irademizin dışında bir oluşum var bölgemizde. Çok kanlı oluyor ve yepyeni bir Ortadoğu doğuyor. Bence bunun sonunda şu var: Mevcut olan siyasi yapılar, devletler bir şekilde bölünecek. Daha monolitik ve basit sosyolojik yapıda devletçikler oluşacak. Ortadoğu çok kanlı biçimde yeniden yapılandırılıyor. Esad’ın bir lafı vardı. "Bu ateş sizi de yakar" demişti. Bir süre sonra Türkiye'nin de bir biçimde yeniden yapılandırılma, dağılma konseptinin içinde yer alacağını göreceğiz. Siyasetçi tüm bunları görüp, buna göre tedbir alan insan demektir. Dışarıda bunlar olurken, içeride her gün şehit ve sivil ölümler meydana gelirken, futbol maçında skor verir gibi, “4 şehit, 7 PKK'lı” haberleri bu ülkeyi seven hiçbir insana hayır getirmez.


Bakmadan Geçme