DAYIMIN VAN'I

Dayımın Van'ı
Van var ise dayımdan dolayı vardır!
Ne iddialı lâf ama değil mi? Koskoca bir şehir nasıl olur da bir insan sayesinde var olabilir? Kim bu kadar kayırılmaya lâyık olabilir? Kaldı ki insanın, kendi yakınını böyle kayırması ne kadar yakışık alır?
Kimse kusura bakmasın amma bu iddiamın arkasındayım. E bu kadar iddialı konuşuyorsak sebebini de açıklamalıyız:
Van'ın iki yüzü var.
Birini, ancak depremden önce bitmek bilmez bir açgözlülükle eritilip tüketilen  ara sokaklarını gezdiğinizde görürdünüz. Diğerini de gene depremden önce bitmek bilmez bir tepkisellikle tüketilen ana caddelerinde…
Sıhke Caddesi'nden ki kendisi  "favori caddemdi", herhangi bir ara sokağa saptığınızda bulduğunuz sükûnet, hâlâ ne demek istediğimi size anlatacaktır.
Bahsettiğim sükûnet, yerleşmiş, oturmuş, hayatı her şeyiyle kabul edip sindirmiş, içine çekip benimsemiş bir zihnin sükûnetidir, dayımın sükûnetidir. "Şehirli" sükûnetidir.
Bahsettiğim tepkisellik " Savaş veya kaç!" güdüsüne sarılmanın neticesidir. Hemen, anında bir tepki vermedikçe rahatlayamayan insanın tepkiselliğidir ki bu da "köylü" tepkiselliğidir. Çakala, kargaya, koyağa, dikene, pıtrağa karşı bitmez tükenmez mücadelelerini verenlerin, onlara her şeyden yabancı gelen şehrin sokaklarına, bir çığ gibi yuvarlanan tepkisellikleridir.
Deprem, aslında bu iki halin sınavı olmuştur. Bahçeleri elmalı, pencereleri parmaklıklı, perdeleri kınalı Van evleri, ara sokaklarda hâlâ vardır. Dayımın Van'ı, dayımın şehirliliği hâlâ ayaktadır.
 Ana caddeleri sarsan tepkisellikse buharlaşmıştır. O tepkisellik, eski şehri kemiren,  ayrık otu gibi bitivermiş, hazımsız ve tahammülsüz, köksüz ve yabancı  bir  kültürün,  "dikinti" zenginliğinin eseriydi.
Kısa keselim,  "Aydın havası" olsun.
Van var ise dayımdan dolayı vardır.
Toprakkale'den bütün şehri aydınlatan  bayrak gibi dalgalı, Haraba Mahalle'nin bahçelerinde  köklü ve mağrur ağaçlar gibi sakin dayımdan dolayı vardır.
Van var ise dayımdan dolayı vardır.

Bakmadan Geçme