Dağ Kokulu Berivanlar

2000'li yılların başıydı. Sibel Canı'ın o duygulu sesiyle Berivan türküsü ve ardından çekilen klibi müzik piyasalarını kasıp kavurmuş, dinleyicilerin gönlünde ince bir sızı olarak yerini almıştı.

Bir sevda türküsü olan Berivan’ın bestecisi Ertuğrul Polat bu türküyü sadece karlı dağlarda, kayalık yerlerde yetişen ve etrafında hiçbir bitkinin yaşamasına izin vermeyen Berivan çiçeğinden esinlenerek yazıp bestelediğini dile getirmişti.

Sibel Can’ın sesinin tınısı, türkünün sözleriyle öyle güzel harmanlanmıştı ki türküden etkilenmemek olası değildi. Hatta türkü o yıllarda doğan kız çocuklarına Berivan adı konacak kadar etkili olmuştu.

Berivan “Süt Sağan Köylü Kadını” anlamına da gelmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan çilekeş Berivanların gerçek yaşamları her gün at, katır sırtında, sarp kayalık yollarda, derin vadilerde yol alarak ve yaylalarda süt sağarak geçer. Ailelerinin geçimine böyle katkı koyan bu kadınların hiçbir sosyal güvencesinin olmaması, çekilen belgesellerle de anlatılmaktadır.

Berivanların zorlu mesaisi baharın gelişi ile başlıyor. Her gün sabahın ilk ışıklarıyla evlerinden imkan ölçüsünde kimi traktörle, kimi yaya, çoğu da at, katır sırtında derin vadileri geçip, sarp kayalıkları aşarak beş bin rakımlı yaylalara ulaşırlar.

Yüzlerce küçükbaş hayvanı sağarak bidonlara doldurdukları sütle akşam karanlığında evlerine geri dönen Berivanların uzun mesaisi bu kez de evde devam eder. Sağdıkları sütleri pişirip peynir, yoğurt, kaymak, tereyağı yapıp kendi ihtiyaçlarını ayırdıktan sonra fazlasını da satarak ailenin geçimini sağlarlar.

Tek geçim kaynağı süt sağmak olan Berivanların en büyük sıkıntısı uzun bir yol yürümek zorunda olmaları ve en büyük tehlikeleri de sarp kayalıklardan çıkarken attan ya da katırdan düşüp kendilerine zarar vermeleridir. Birçok kadının at, katır sırtından düşerek kol, ayak, bacak, kırığıyla bir iki gün dinlenmenin ardından işlerine devam ettiği de bilinmektedir. Günü birlik yaylalara giden Berivanlar dışında yaylada yaşayan "Berivanlar" da vardır. Onlar aileleri ile birlikte ilkbaharın gelmesiyle yaylalara çıkar, sonbaharda havalar soğumadan köylerine dönerler. Yaylada kaldıkları süre boyunca kıl çadırlarda yaşar kışlık tereyağı, kaymak, peynirlerini de burada yaparlar.

 Yaylada kalmayı sevdiklerini ancak bu mesleği yaparken en büyük sorunlarının sağlık ve eğitimden gerektiği gibi yararlanamadıkları için sıkıntı yaşadıklarını şöyle dile getiriyorlar. “Yaylaya çıkarken çocuklarımızı da yanımızda getirmek zorunda kalıyoruz bu da çocuklarımızın eğitimini aksatıyor, oysa onlar da büyük şehirlerde okumak, sinemaya, tiyatroya , spor salonlarına gitmek istiyorlar. Bizlerin bu işten başka bir mesleği olmadığı için onların yaşamını da ister istemez bizler belirliyoruz” diye ifade ediyorlar.

 Berivanların bu yoğun ve yorucu tempoları yüzünden sayıları günden güne azalmaktadır. Bir gün unutulan meslekler arasına girseler de bizler onları köy kokulu dağ ceylanı olarak anımsayacağız.

Bakmadan Geçme