Basın bayramı mı?

                                           
Özgür basın…
Tutsak basın…
Tekelleşmiş basın…
Bizim ülkemiz için hangisi geçerli?
Bugün ekonomik gücü elinde tutanlar, siyasi otoriteyle iyi geçinmek için en kolaycı ve geçerli yol olarak medyayı ele geçirirler. Yazılı ve görsel yani bir iki gazete ve dergi ve de etkili televizyon kanallarını ellerinde tuttuklarında, iktidar erkine yaranacak yayınlar yaptıklarında kurulu düzenlerini sürdürürler.
Peki, bu yöntem her zaman başarılı olur mu?
Son yaşananlarda görüldü ki olmadı. Çünkü kitleler inanırlığını ve güvenirliğini yitiren yazılı ve görsel basına karşı yepyeni alternatiflere yöneldiler. Örneğin sosyal paylaşım siteleri… Bu siteler olağanüstü bir örgütlenmenin kısa sürede hayatla buluşacağının kanıtı oldular. Bunun dışında farklı yöntemlerde geliştirildi.
Örneğin Halk ve Ulusal TV gibi çalışan sayısı yirmi dört kişiden oluşan bir ekiple Gezi Eylemlerini ülkede ve dünyada flaş haber olarak tutmayı ve gündemin ilk maddesi olarak korumayı başarabildi.
Basın Bayramının ilk ayağı özgür yayın yapabilmektir. Düşünce, yorum ve objektif haberciliğin yok edildiği bir ülkede Basın Bayramı olabilir mi?
Elbette basının ülke ve dünyadaki gelişmelere karşı sorumlulukları da vardır. Bu sorumluluğun önceliklisi ise ulusal değerleri ve hayatiyeti korumaktır. Ancak bu yapılırken kitlelerin kör ve sağıra dönüştürülmemesidir.
Eğer bir ülkede kıyıcılık, savaş çığırtkanlığı, sömürü, zulüm, keyfi veya kirli planlar, senaryolarla insanlar baskı altında tutuluyor, özgürlüklerinden ediliyorlarsa ve bütün bunlar olurken; yazılı, işitsel ve görsel medya susuyorsa, Basın Bayramı "deliye her gün bayram" deyiminden öteye geçebilir mi?
Bence bu Basın Bayramı bütün bu kaygıların temelinden tartışılacağı bir bayram olmalı. Yoksa kutlanan diğer günler ve haftalar gibi bu bayramda "söz ola beriye gele"den öteye geçemez…

Bakmadan Geçme